HAYATIN RÜKUNLARI
Sevgili Okur,
Her insan gibi senin de zihnin zaman zaman olumsuzluk batağına saplanıyor ve bir türlü işin içinden çıkamadığın anlar oluyor.
Psikolojik olarak sürekli olumsuzluğu düşünüyor olman ruh halini olumsuz etkilediği gibi hayattan zevk almanı da engelliyor. Sabahları seni yatağına doğru çeken bir mıknatıs varmışçasına kalkıyorsun. Hayata rengarenk bakan gözlerin artık hayatı siyah beyaz bir film karesi gibi görmeye başlıyor. Hayatta yapman gereken sorumluluklar arttıkça zihninde bu hayatın hamalıymış hissi uyanıveriyor.
Her bir insana karşı hissettiğin duygular buzdolabında dondurulmuş bir surat ifadesiyle suretine yansıyor.
Hayat; zevk aldığın anları eskiden çekilmiş bir fotoğraf karesine bakıyormuş gibi hissettiriyor. O günlere dönmeyi ne kadar istesen de dönmeyeceğine dair kötü sesler koro halinde konuşuyor. Yenilenemez bir enerji kaynağı gibi tükeniyorsun sen böyleyken gün yine sana misafir olmadan geçip gidiyor. Acı çektiğini bünyene ok saplanmış gibi yaşadığını nefes alıp vermekte zorlandığını her nefesini bin ahla aldığını hissedebiliyorum Üzülüyorsun hayat bir çığ gibi üzerine geliyor farkındayım.
Sabah oluyor; günün ilk ışıkları gözünün içine ışık tutulmuşçasına batıyor.
Öğlen vakitlerinde güneş tam tepende gölgenle beraber seni de hiçe katıyor sanki.
Akşam vaktinin kızıllığı ise yakıp kül ediyor içini…
Peki bu kadar olumsuzluk içinde ne yapacağız, nasıl düşüneceğiz?
Aslında buradaki kilit nokta ‘’umut’’
Umudunu zaman zaman kaybedebilirsin ancak yaratıcıdan umudunu kestiğinde fark etmeden kendini daha çok üzüyorsun.
Şöyle bir olumlu bakış açısı kazandırmak istiyorum sana şöyle ki: Namaz; kıyam, rüku ve secde gibi rükunlardan oluşuyor. Hayatında rükunları var bana göre insan bazen kıyamdaki gibi hayatta da dimdiktir. Bazen ise yük ağır geldikçe belimiz tıpkı rükudaki gibi bükülür. Biraz daha artan yük tıpkı secdedeki gibi alnımızı yere değdirir.
Aslında bakıldığında hayatta artan yükün bizim belimizi büktüğünü başımızı göğe kaldırmaya izin vermediğini düşünürüz ki bu da bana göre yanlıştır. Ben olaya şöyle bakarım:
Hayatta yüküm artıp belimi büktükçe aslında tıpkı namazda kıyamdan rükuya, rükudan secdeye varan bedenim gibi olurum. Bu da şu demektir: Hayatta insan her daim ayakta duramaz. Halimiz bazen rukü ve bazen de secde misalidir.
Yüküm artıyor diye üzülme.
Bu hayatta bedenini kıyamdan rükuya, rükudan secdeye vardıran Rabbim ne diyor:
‘’Secde et ve Yaklaş.’’
Hayatta yükün artması belinin bükülmesi bir nevi Allah’a yaklaşmak değil midir?
Namazı hatırla…
Allah’a yaklaşmak huzurun başlangıcı değil midir?
İnsan huzur bulduğu anlarda hayata daha bir olumlu bakma eğilimde oluyor. Allah’a yaklaşmak ruhumuza huzur aşısı yapıyor sanki. Hayata karşı dirençli olmamıza ve huzurlu olmamıza yarayan şey olumlu düşünmekten geçiyor.
Ben bahsettiğim hayat ve namaz ilişkisi açısından düşününce hayata biraz daha olumlu bakabiliyorum.
Yine söylüyorum tıpkı namaz gibi hayatın da rükunları var. Hayatta insan bazen ayakta bazen de yerde oluyor. Namazın rükunları nasıl namazı tamamlıyorsa hayattaki her bir durum da hayatı tamamlıyor. Hayatın rükunlarını doğal karşılamak, bir imtihan vesilesi olduğunu kabul etmek ve Allah’a yaklaşmak için bir vesile olarak görmek kişiyi teslimiyet ve tevekkül patikasına yönlendiriyor. Rabbim hayatın rükunlarına hakkıyla sabredebilmeyi nasip etsin.
ELİF GÜL
0 yorum