EDEBİYATIMIZIN FİKİR MAHKÛMLARI

Zeyneb Dilber tarafından tarihinde yayınlandı

Edebiyatın duyguları ve düşünceleri daha geniş kitlelere duyurma işlevi ne yazık ki her zaman olumlu karşılanmamış bazen karşıt görüşteki insanların olumsuz tepkilerini almıştır. Tarih edebiyatımızda birçok yazar ve şairimizin düşünceleri, şiirleri ve yazıları nedeniyle türlü türlü cezalara maruz kaldığına şahitlik etmiştir. Bu cezalardan şüphesiz en çok karşımıza çıkanı ise iradeleri dışında istemedikleri bir coğrafyada yaşamaya mecbur bırakıldıkları, yıllarca vatansızlıkla sınandıkları sürgün hayatıdır.

 “Bir sürgün için memleketindekilerle ve başka yerlerdeki memleketli dostlarıyla mektuplaşmak o kadar ehemmiyetli, lüzumlu bir iştir ki, bundan mahrum kalmaktan duyulan azap, âdeta, gittikçe havası azalan bir odada teneffüs zorluğuna benzer ve mektup yazılıp cevabını almak çok defa bir tedavi yerine geçer. Bu sebepten olacak, kendi iradeleri dışında gurbet illerinde yaşayanlar ekmek paralarından keserler, açlığa katlanırlar, mektuplaşmayı tercih ederler. Mektup alış, hayat hakkına sahip oluşu gösterir, yarın için ümit verir, büsbütün lüzumsuz, rabıtasız bulunmadığına alamettir. Ortada, ‘Aranılıyorum, şu hâlde yaşıyorum.’ gibi bir düstur mevcuttur. Onun içindir ki, sürgünlere en fazla postanede rastlarsınız yahut mektup yazarken ve ceplerinden zarflar çıkartırken…”  Refik Halit Karay’ın bu sözlerinden kendisi gibi birçok yazar ve şairimizin maruz kaldığı sürgün hayatını ve sürgünde iken kendilerini hayata bağlayan,  umutlarını canlı tutmalarını sağlayan mektuplaşmanın hayati önemini görebiliyoruz.  

Bu yazımızda edebiyatımızın birkaç ünlü şair ve yazarının fikir özgürlüğü ve düşünce suçu ile ilgili karşımıza çıkan trajik olduğu kadar bizleri bir hayli hayrete düşüren hayat hikâyelerini inceleceğiz.

Bir Kitapla Hayattan Çalınan 13 Yıl- Kemal Tahir

Nâzım Hikmet`le arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimseyen romancı Kemal Tahir`in, astsubay kardeşi Nuri Tahir`e Sabahattin Ali`nin bir öykü kitabını vermesi kötü günlerinin başlangıcı oldu. Hikmet Kıvılcımlı ve Nâzım Hikmet`in aralarında olduğu 17 kişiyle beraber “komünizm yoluyla askeri isyana tahrik ve teşvik” suçlamasıyla 14 Haziran 1938`de tutuklandı. Yavuz kruvazöründe Almanların domuzları besledikleri deniz seviyesinin altındaki sintine bölümüne konuldu. “Bahriye Olayı” diye adlandırılan bu dava sebebiyle, Donanma Komutanlığı Mahkemesi`nde yargılandı ve 15 yıl ağır hapis cezası aldı. Garip olan, duruşmalar devam ederken Sabahattin Ali`nin kitaplarının serbestçe satılıyor olmasıydı. “Devlet Ana”nın yazarı, 1950`de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. “Esir Şehrin İnsanları”nı 13 yılını geçirdiği cezaevlerinde yazdı. 21 Nisan 1973`te geçirdiği bir kalp krizi sonucu 63 yaşında vefat etti.

Sürgün Dolu Bir Hayat-Nazım Hikmet

1921 yılında eğitim için gittiği Moskova’da Ekim Devrimi’nin başlangıç dönemine şahit olan Nazım Hikmet, komünizmle bu dönemde tanıştı. Türkiye’ye döndüğü 1924 yılında Aydınlık dergisinde yayınlanan yazı ve şiirleri sebebiyle Ankara İstiklal Mahkemesi, hakkında 15 yıl hapis isteyince tekrar Sovyetler Birliği’ne gitti.

1928’de çıkan aftan yararlanarak İstanbul’a geldi ve Resimli Ay dergisinde yazı hayatına devam etti. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde 15 yıl mahkûmiyet aldı. Kemal Tahir’le birlikte yargılandığı “Bahriye Olayı” davasında ise 20 yıl ceza aldı. İki ceza birleştirildi ve toplam 35 yıl böylece 28 yıl 4 aya indi. 12 yıl süren tutukluluğunun ardından öldürüleceği endişesiyle bir gemiyle Sovyetler Birliği’ne kaçtı. 1963’te, 62 yaşında öldü.

‘…yazılarım otuz kırk dilde basılır/Türkiye’mde Türkçemle yasak’ dediği şiirleriyle Nazım’ın memleketine duyduğu sevda ve özlemi görmezden gelmek mümkün değildir.

Sürgün yıllarına dair Nazım Hikmet’ten bir şiir:

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…

-Nazım Hikmet Ran

Sürgün Şairi -Namık Kemal

Namık Kemal ; “Vatan Yahut Silistre” oyununun 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedik Paşa’ daki tiyatrosunda sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olmuştu. Bu konuda İbret Gazetesi’nde yayımlanan yazılardan sonra gazete bir daha çıkmamak üzere kapatıldı. Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildi. Namık Kemal Magosa’ya sürüldü. Magosa sürgünü 38 ay süren Namık Kemal; burada Gülnihal, Akif Bey, Zavallı Çocuk, Kara Bela ve Celâlettin Harzemşah gibi oyunlarını yazdı. Ayrıca Namık Kemal Magosa’da İntibah, Tahribi Harabat, Takibi Harabat, İslam Tarihi gibi önemli eserlerini kaleme aldı. Bunların yanı sıra tercümeler ve biyografik eserlerde kaleme aldı. Namık Kemal 30 Mayıs 1876 yılında çıkan genel af sonucunda yurda döndü. Namık Kemal II. Abdülhamit’e gösterdiği tepkiden ve padişah aleyhinde yazdığı şiirler ile birlikte; yaptığı sert eleştiriler sonucunda tutuklandı. 5 ay hapiste kalan yazar Midilli’ye sürgün edildi. 19 Temmuz 1877 yılında Midilli’de sürgündeydi, burada da yazmaya devam etti. Vatan Mersiyesi, Vaveyla, Bir Muhacir Kızın İmtidadı adlı ünlü şiirlerini burada kâğıda geçirdi. 2 buçuk yıl sonra Namık Kemal affedildi ve Midilli’de kalmaya devam etti. Bu süre zarfında “Cezmi” adlı tarihi romanı yazdı.

Maksim Gorki Okuduğu İçin Yargılandı-Orhan Kemal

Orhan Kemal, askerliğini yaptığı 1938 yılında “Maksim Gorki ve Nâzım Hikmet kitapları okumak”, “yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. 1940`ta, Bursa Cezaevi`nde tanıştığı Nâzım Hikmet`ten etkilendi. 1943`te tahliye olunca Adana`ya döndü. Maddi sıkıntılarla boğuşuyordu; amelelik ve hamallık gibi işlerde çalıştı. 1950`de ailesiyle İstanbul`a yerleşti ve ölümüne kadar edebi eserler yayınlayarak geçimini sağladı. 1966`da “hücre çalışması ve komünizm propagandası” yaptıkları gerekçesi ile iki arkadaşı ile birlikte tutuklandı. “Suç teşkil eden bir cihet bulunmadığı” yolundaki bilirkişi raporu üzerine bir ay sonra serbest bırakıldı. “Eskici ve Oğulları” ile “Hanımın Çiftliği”nin yazarı, Bulgar Yazarlar Birliği`nin çağrısı üzerine gittiği Sofya`da rahatsızlandı ve 2 Haziran 1970`te 56 yaşında son nefesini verdi.

KAYNAK:

Durukoğlu, S. TÜRK EDEBİYATININ SÜRGÜNDEKİ YAZAR VE ŞAİRLERİ. AKRA KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ4(9), 135-155.https://www.fikriyat.com/galeri/edebiyat/hangi-edebiyatci-neden-hapis-cezasi-aldi/2

Kategoriler: Edebiyat

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar yer tutucu

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.