5200 SENEYE MAHKÛM BİR HAYAT: ABDULLAH GALİB BERGUSİ
‘Etrafını her yönden, her yerden yanan dehşetli bir ateş sarmış olsa da sakın savunduğun davandan vazgeçme! Eğer ömrün yetmezse al, benim ömrümde senindir. Hayatın devam etmezse al, hayatım sana fedadır.’ Diyen Esif Bergusi gibi yüzlerce kardeşinin teslimiyetinden mi bu kadar yıla mahkûm bırakıldın ey Bergusi! Yoksa yargılanma esnasında hâkimlere dönüp bir an bile düşünmeden ‘Şehit oluncaya dek direnişin yolunu sürdüreceğim.’ dediğin için mi o korkaklar seni ancak böyle zapt edebileceklerini sandılar. Yanıldılar, çok yanıldılar. Çünkü Allah( a.c) buyuruyor ki ‘İman eden, hicret eden, Allah yolunda malları ve canlarıyla savaşan kimseler Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler (9/Tevbe 20).
Bu yazımda kimimizin ‘Filistinli Kassam Komutanı’, kimimizin ‘Yoldaki Mühendis’, kimimizin de ‘Yaşayan Şehit’ olarak hatırlarına kazıdığı, Filistinlilerin ise onu ‘Gölgelerin Emiri’ olarak kabul ettikleri Abdullah Galib Bergusi ‘nin hayatından söz etmek etmek istiyorum. Şüphesiz ki onun hayat hikâyesi Filistin’in de hayat hikâyesidir.
Filistinli bir aileden gelen Abdullah Bergusi’nin hayat hikâyesi, Siyonist düşmanların Filistin topraklarını işgal etmesi üzerine ailesinin Kuveyt’e hicret etmesiyle başlar. Ailesi Filistin’in Beyt Rifa köyündendir. Kendisi ise Kuveyt topraklarında dünyaya gelmiştir. Fakat Filistin’e olan o büyük sevgisini vatanından uzakta da olsa her zaman yüreğinde taşımıştır. Hayatının ilk dönemlerinde Abdullah kendisin Kuveytli olduğunu zanneder. Fakat Kuveytli değil de Filistinli olduğunu öğrendikten sona bambaşka bir Abdullah olmuştur sanki. Filistin’de Siyonistlere karşı direnen akrabalarının ölüm haberlerini aldıkça, Filistin halkının çektiği işkenceleri televizyondan izledikçe çok üzülür Abdullah. Gün geçtikçe zihninde işgal güçlerine olan nefreti ve onları cezalandırma düşüncesi de artmaktadır. Zihninde bu düşüncelerle Abdullah o zaman karar verir çok ama çok güçlü biri olacağına. Bu yüzden ilk önce judoya sonrasında ise boks ve vücut geliştirmeye yazılır. Kendini bu alanlarda oldukça geliştirir. Bir gün kendisi de Filistinli olan judo hocası yanına gelerek bu gücünü burada değil de Filistin’de Siyonist düşmanlara karşı kullanması gerektiğini söyleyince hayatında yeni bir dönem başlar Abdullah’ın. Henüz 12 yaşında olmasına rağmen yaz tatillerinde silah eğitimi almaya başlar. Abdullah dövüş sanatlarını güçlü olmak için öğrenir fakat onun en büyük hobisi elektronik eşyalarla vakit geçirmektir. Körfez Savaşından sonra ailesi Kuveyt’ten Ürdün’e taşınmak zorunda kalmıştır. Abdullah maddi sıkıntılar çeken ailesine yardımcı olabilmek için okula gitmediği zamanlarda araba tamirhanesinde çalışır. Meslek lisesinde mekanik bölümü mezunu olan Abdullah babasının üniversite kadar parasının olmadığını bilir. Bu yüzden bir arkadaşından bir sene içerisinde ödeyeceğini söz vererek yüklü miktar borç para alır ve bu parayla kendisine araba tamirhanesi açar. Fakat o zamanın ekonomik şartlarından dolayı tamirhaneden beklediği geliri elde edemez. Daha sonra ise bir arkadaşının Güney Kore’ye gitme teklifi üzerine babasına Güney Kore’ye gidip çalışmak istediğini söyler ve babası da kabul eder. Oraya gittiğinde ne parası vardır ne de pasaportu. 45 gün bir fabrikada çalışır ve arkadaşına olan borcunu öder, ailesi için de para yollar. Daha sonra fabrikadan çıkar ve kendi alanıyla da alakalı olan plastik fabrikasına girer. Orada makinist olarak çalışır, işten kalan zamanlarında mühendislik kursuna kayıt yaptırır ve Elektromekanik alanında okur. Kore’de olduğu süre boyunca hem sporuna devam eder hem hackerlik yapar hem de patlayıcı maddelerin ve bombaların hazırlanışını öğrenir. Burada epeyce birikim de yapar. Güney Kore’de iken aldığı önemli kararlardan biri de Esra olarak isimlendirdiği Güney Koreli bir kızla evlenmiş olmasıdır. Yine Güney Kore’de yaşamını sürdürürken bir gün polislerin üniversite öğrencileri ile girdiği çatışmada gözaltına alınır ve sonrasında Ürdün’e sürülür. Eşi de onunla birlikte Ürdün’e gelmiştir. Döndükten sonra mutlu ve refah içinde bir yaşamı vardır fakat eşi bir türlü hamile kalamıyordur. Bunun üzerine annesi ikinci bir evlilik yapması ister fakat eşi bunu kabul etmez. Koreli eşiyle arkadaşça bir şekilde ayrılırlar ve eşi Güney Kore’ye döner. Annesi Abdullah’a sürekli yeni bir evlilik yapması için ısrar eder ve en sonunda o da dayanamaz ve kabul eder. Fakat annesinin uygun gördüğü gelin Filistin’dedir. Abdullah o zamanlarda Filistin yönetimini hırsızların ve soyguncuların eline almasından dolayı Filistin’e olan sevgisinden epeyce uzaklaşmıştır. Artık Filistin’i sevmediğini söyler bu yüzden oraya gitmek de oradan gelin almak da istemez. Fakat sonra bir arkadaşıyla birlikte kısa bir yolculuğun ardından Filistin’e gideceğini annesine söyler ve Amman’dan Filistin’e yolculuğu başlar. Abdullah memleketi Filistin’e ilk kez ayak basmıştır. Filistin’de onu arkadaşı karşılar ve kısa bir gezintiye çıkarlar. Ertesi gün olunca da sabah namazını kılmak için Kudüs’e doğru Mescid-i Aksa ’ya yol alırlar. Abdullah o an ki hislerini şu şekilde dile getirir: Mescid-i Aksa’ya varır varmaz ruhum, bedenime geri geldi, vücuduma hayat yeniden döndü. Kudüs’le hatıralarım, Filistin’e olan sevgim ve savaşmaya olan isteğim tekrar canlandı. Topraklarımızı işgal eden Siyonizm’i cezalandırma isteğim yeniden yâdıma düştü.
Filistin’e gelmesi Abdullah için artık hayatının dönüm noktası olmuştur. Filistin’e olan sevgisini yeniden kazandıktan sonra bir de âşık olmuştur burada. Annesinin onun için bulduğu gelini sadece annesinin rızası olsun diye görüp hayır demeye gelmişken ilk bakışta âşık olmuş ve birkaç ay içinde de Amman’da evlenmiştir. Abdullah’ın bu eşinden Tala, Usame ve Safa adında üç çocuğu olmuştur. Abdullah Filistin’e tekrar geldikten sonra onun yaşamaktaki tek gayesi Filistin’in kurtuluşu olmuştur. Keskin zekâsı ile patlayıcı hazırlama konusundaki ustalığı sayesinde yüzlerce Siyonist askeri etkisiz hale getirmiştir. Bu süreçte birçok yoldaşını kaybetmiştir Abdullah. Fakat her zaman başı dik olmuş Filistin sevdasından bir an olsun vazgeçmemiştir. Bu davaya hizmet edecek patlayıcı madde ve bomba hazırlamayı öğrenmeleri için birçok öğrenci yetiştirmiştir. Onun düşman eline düşmesi ise ev ararken casus bir emlakçının onu yüzünden tanıması ve ihbar etmesiyle olmuştur. 5 Mart 2003 sabahı kızı Tala’yı göz doktoruna götürecekken çevresini askerlerin sarmasıyla esir düşmüştür. Hala düşmanın elinde esir tutulmakta olan Abdullah bu süreçte aklımız almayacağı türden işkencelere maruz kalsa da düşmana tek bir bilgi bile vermemiş hala Filistin yolunda cihadına devam etmektedir.
Abdullah Kudüs’ten ayrılıp Bir Seb’a Hapishanesi’ne nakledilecekken Kudüs’ten, sevgiliden ayrılıyor olmanın üzüntüsünü şu mısralarla dile getirmiştir:
Ey Kudüs’ün gölgeleri ezanlarını duyur bana
Ben esir, sevdalı şehit
Demir parmaklıklar arkasından ezanına muhtaç
Ben ne seni satarım ne de düşmanla barış imzalarım
Ben Kudüs’ün Rabbi’nin dini ile dinlenmişim
Ey Kudüs’ün gölgeleri, ezan sesini duyur bana!
Abdullah Galib Bergusi, İsrail işgal tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş bir cezayla 67 kez müebbet ve 5200 sene hapis cezasına çarptırılmıştır. Esir düşmeden önce Filistin uğruna Siyonist düşmanlara karşı yaşattığı acılarla, esir düştükten sonra ise kalemiyle bu kutlu direnişine devam etmektedir. O ‘Eğer direnişe silahla destek olamazsam; kalemim ve mürekkebim direniş ve mukavemet yolunda silahımdır.’ Der.
Her Filistin sevdalısı Müslümanın bu kutlu direnişçiyi, mücahidi tanıması gerekir. Şüphesiz ki onun hayat hikâyesi Filistin’in de hayat hikâyesidir.
Yazımı son olarak onun sözleriyle bitirmek istiyorum:
‘…Çoğu zaman karanlıktan ötürü yazamıyorum. Beni yazmaya iten etken ise direnişin kalemini tutma ve buradan dahi olsa direnişe ve İslam’a hizmet etme isteğidir.
Bu yüzden şartlar ne olursa olsun, bu can bu bedende olduğu müddetçe direnişime devam edeceğim.
Olur da ruhum bedenimi terk ederse şehit; yok bedenimde devam ederse yine şehit olurum. Ama ilkinden farklı olarak ‘Yaşayan Şehit’ olurum…’
Rabbim davası uğrunda bir an bile taviz vermeyen Abdullah Galib Bergusi ve onun gibi yiğit direnişçi esirlerin özgürlüklerine kavuşmasında yar ve yardımcıları olsun. Kıyamet gününe kadar hepsine selam olsun…
KAYNAK: Abdullah Galib Bergusi, Yoldaki Mühendis, çev.,Abdulvahap Köesesoy, İstanbul, Ekin Yayınları, 2017
0 yorum