Merhaba sevgili gönüldaşlarım,
Bu ay ki yazıma bir soruyla başlamak istedim…
Sizce mutluluk nerededir?
Ben bu soruyu kendime sorunca aklıma hayal dünyam geliyor…
Yüzümü güldüren, gerçek manada güvende hissettiren tek yer diyebilirim…
Hayaller insanın ikinci dünyasıdır. Orada kurduklarını burada gerçekleştirmek istersin…
Nitekim arada bir fark vardır kurduğun düzen orada gerçek burada ise gerçekleştirilmesi gereken bir düzendir…
Bu sebepledir ki hayal dünyasında her şey yaşanabilir ve çok güzeldir…
Küçük büyük, genç yaşlı demeden hepimizin kaçtığı yerdir orası…
Çocukken kurduğumuz rengârenk hayaller…
O hayal dünyalarının içinde çeşit çeşit güzellikler…
Ve gerçek manada herkesin insan olduğu tek yer…
Tek diyorum çünkü öyle bir asırdayız ki bu asırda yaşamak ve bu asıra rağmen güzel hayallere dalmak çok zor…
Bu asırda kaçabileceğimiz tek yer hayallerimiz oluyor. Bizi, bu asırda yaşatmaya sevk eden ise hayal dünyamızda bu dünyayı güzel bir yer kılmak için koyduğumuz hedeflerdir…
Bu asır ya da bu yüzyıl deyince aklıma karşılaştığım bir yazı geliyor: “Kötü kader diye bir şey yoktur. 21. Yüzyıl vardır. Ve bu yüzyıl yavrucuğum; bir kelebeği bile intihar ettirebilir. (Jase Soramago)”.
Gerçekten tam da bu durumda değil miyiz?
Çocukken kurduğumuz ne güzel hayaller vardı oysa…
Ne zaman hayaller bu kadar çirkinleşti de başkasının güzel hayalini kirletecek düzeye geldik?
Ne sebep oldu da hayallerimize kötülük karıştı?
Neden mi?
Aslında soru da cevabı da çok basit…
Elimizde her an bulundurduğumuz, yanımızdan hiç ayırmadığımız, olmayınca eksikliğini hissettiğimiz, dost sandığımız ama aslında baş düşmanımız olan telefon ve tabi ki kardeşi internet…
Bu çağda günahın bu kadar yayılmasının, iğrençliğin hat safhaya çıkmasının sebebini telefonu bir kez elimize aldığımızda anlarız…
İçinde bulunduğumuz an gibi, hayallerimiz gibi; internet de apayrı bir dünya…
Eline telefonu aldığında faydalı bir iş için kullanmak üzere açarsın, saatler geçince bir de bakarsın ki apayrı bir yerde bir bataklığın içine düşüvermişsin…
Küçük küçük bilinçaltına bir şeyler yerleştirmeye başlar, sonra zincirleme bir şekilde ardı gelmeye, gittikçe büyümeye ve sonunda insanı iğrençliğe sürüklemeğe başlar…
Hem normal midir ki bir istismar vakası yayınlandıktan sonra istismar vakalarının artış göstermesi?
Ya da bir intihar olayının duyulmasının ardından intihar vakalarının da artış gösterip ardı arkasının kesilmemesi?
Yani gönüldaşlarım, önümüzdeki büyük düşmanlardan biri de internet ve korkarım ki şuanda 2-3 yaşlarındaki çocukların ellerinde bile kol geziyor…
Hayallerimizde oluşturduğumuz temiz imgeleri bize fark ettirmeden kirleten bir diğer düşmanımız o…
O yüzden bu asırda yaşarken çok dikkatli olmalıyız. Burada size Oğuz atayın bir sözünü vermek isterim: “Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? Bütün hayatım boyunca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı davranmak zorundayım.”.
Aynen Oğuz Atay’ında dediği gibi son derece hesaplı davranmak zorundayız…
Bizi ayakta tutan, hedeflerimizin can bulduğu gerçeğimiz olan, hayallerimize saldıran bu asırda yaşamak gerçekten çok zor…
Herkesin evvelce güzel olan hayalleri vardır…
Benim senin onların hayallerinde olduğu gibi…
O hayaller kimimize cam kırıkları, kimimizde can kırıkları…
Benim, senin, onların hayalleri…
Onlar: Eylül, Leyla, İkranur ve daha niceleri…
Hayalleri Can Kırıkları…
Ses edemeyen sessiz kalan ve bununla büyüyen bir sürü çocuk…
Hayalleri Cam Kırıkları…
Kim bilir ne hayalleri vardı da izin vermediler ya da hayallerine korku ve güvensizlik salıp bir ömrü onlara zehir ettiler…
Artık bu yüzyıl güven vermediği için hayallerinde bile korku olan insanlar var…
Hayallerimize saldırdılar, hayal dünyamızı yıktılar…
Ve şu anda bu çirkin işe ne ses olan var…
Ne de bu çirkin şeyi yapanı destekleyenlere dur diyen…
Evet, neden bahsettiğimi anladınız. Yaptıklarına lgbt adıyla bir kılıf uydurup bangır bangır bağıranlar…
Ve daha önce bu konuda yazdığım yazıda da belirttiğim gibi bunda da çocukların sevdiği ve hayal dünyasında bir imge olan gökkuşağını simge seçerek yine çocuklar üzerinden oyun kuranlar…
Çirkinliğin sesi olanlar, çirkinliğe sessiz kalanlar ve çirkinliğe kurban olanlar…
İşte üçüncü grup çirkinliğe kurban olanlar…
Hayalleri can kırıklarıyla son bulanlar…
Peki, ne zamana kadar böyle olacak?
Ne zamana kadar hayallerimiz yıkılacak?
Buna bir dur demenin vakti geldi bence…
Kötülüğe inat biz hayal etmeye ve hayallerimiz gibi bu dünyayı güzelleştirmeye ve sesi çıkmayanlara ses olmaya devam edelim…
Hem unutmayın ne zaman ki hayal etmeyi bırakırız işte o gün varlığımız değerini yitirmiş olacaktır…
Hayal etmek için de unutmak gerek. Nietzche’nin sevdiğim bir sözü vardır: “Unutan iyileşir.” Diye
Gerçekten unutmak iyileştirir. Ve ne güzeldir ki Rabbim bize unutabilmek gibi büyük bir nimeti bahşetmiş. Bize de nimetin şükrünü eda etmek düşer. Yani kötülükleri unutmak ve yaşayanlara da unutmaları için yardım etmek gerek…
Unutmak dediysem yaşanılanın üstünü örtmek değildir niyetim…
Unutmaktan kastım hayata devam edip bu yaşananları başkasının yaşamaması için mücadele etmek, yani hem kendi hayallerimizi hem de çocuklarımızın hayallerini korumaktır maksadım.
Yani anlayacağınız gönüldaşlarım, bu asra inat bu asırla mücadele için hayal etmek ve o hayalleri gerçekleştirmek gerekir.
Hayallerimizi güzelleştirdikçe kendimiz güzelleşiriz, biz güzelleştikçe de dünyamız güzelleşir…
Tahayyül mülkümüze saldıranlara inat yeniden inşa etmeye devam edeceğiz…
Hem unutmayın, orası sizin dünyanız, kapısının kilidi de sizde; yani siz içeriden kapıyı açmadıkça hiçbir şey hayallerinize müdahale edemeyecektir…
Kapının anahtarını her zaman elinizde bulundurmanız, hayallerinizi kimsenin vicdanına bırakmamanız temennisi ve bu asırda hayallerimizin temiz kalması duası ile…
Selametle Kalın…
https://tr.pinterest.com/pin/321092648408097497/
https://sozhazinesi.blogspot.com/2019/04/dun-kurulan-hayaller-bugunun.html