Daisy Buchanan’ı tanımlayan en iyi sıfat neydi? Nankör mü, şımarık mı veya, bencil?….
Siz Daisy’nin yerinde olsaydınız nasıl hareket ederdiniz? Aslında, Daisy’nin yerinde olmak ister miydiniz? Daisy gibi lüks, aşk içinde yaşamak; onun kadar zarif ve güzel olmak…
Daisy olmanın ilk kuralı zarif, zayıf ve açık tenli olmak;
Filmin 1974 yılında çekilen sürümünde Daisy’yi Mia Farrow’un canlandırmasından da anlaşılacağı gibi…
Karakter dış görünüş açısından zaten belirli özelliklere sahip olma zorunluluğuna sahipse (kitaptan uyarlama bir filmde kitapta bu özellikler belirtilmişse ve siz kitaba elinizden geldiğince sadık kalmaya çalışıyorsanız) elbette 2050 sürümünde de; renkli gözlü, açık tenli, zayıf bir kadını oynatmayı doğal hakkınız varsayarsınız. Böyle bir şey olmasa da yine doğal hakkınızdır. Ama Muhteşem Gatsby filmini yeniden çekebilme şansım olsaydı;
Karakteristik ağız yapısıyla Kerry Washington
Veya karakteristik kaşlarıyla Lily Colins
olurdu muhtemel.
Sarışın bir kadın olarak da karakteristik gülüşüyle elbette Carey Mulligan…
Peki, siz kimi oynatmak isterdiniz?
Muhteşem Gatsby içerisinde yer alan önemli karakter Daisy’nin tek tip olması veya gerçekten Daisy tek tip mi tartışması değil sizlerle konuşmak istediğim. Sizlerle konuşmak istediğim; sinemada gerçekten kadın algısı oluşturuluyor mu? Reklamlarda belki evet, belki müzik videolarında da evet. Ama sinemaya ne kadar bu konuda sitem edilse de ben böyle olduğunu düşünmüyor hatta haksızlık edildiğini düşünüyorum. Hatta en çok suçlanan Hollywood’a dahi haksızlık edildiğini düşünüyorum.
Sarışınlığın neredeyse simgesi haline gelen Marilyn Monroe da Hollywood güzeli
Mavi gözlerinin yanında karakteristik burnuyla yer alan Elizabeth Taylor da.
Karakteristik burun deyince akla gelen Audrey Hepburn da. Ve daha birçok karakteristik dış görünüşlere sahip kadınlar…
Sarışınların daha ön planda olması, Hollywood elmacık kemiği kavramının ortaya çıkması gibi durumlar elbette var, nerdeyse her kültürde olan güzellik algısı olduğu gibi Hollywood sektöründe de var.
Zayıf olma durumuna gelirsek. Her kadın 36 beden olmak zorunda değil elbette ama sağlığımızı tehdit eden kiloları sempatikleştirmek kendimize haksızlık gibi geliyor bence…
Çizilen güzellik algısıyla değil de daha başka şeylere odaklanmalıyız diye düşünüyorum. Sadece kadınlarla değil aynı zamanda erkeklerle ve hatta hatta çocukları kullanmaya kadar inen sırf seyircinin nefsani duygularına değinip ilgi çekmek için çekilen açık sahneler. Çekilen açık sahneler hele bir de filmin fragmanında altı çizile çizile belirtiliyorsa kendi adıma; filme ilgi toplansın diye yapıldığını düşünüyorum. Peki, en üzücü olan hangisi? Bir filmin ilgiyi açık sahnelerden de yararlanarak toplamaya çalışması mı? Yoksa seyircinin bir filme açık sahneler sayesinde fazladan ilgi duyması mı?
Sinemada görülen kadın karakterlere özenmek onlar gibi olmayı hayal etmek ve hatta onlar gibi olmamanı geçici de olsa derdini yaşamak… Bu durumu kendi psikolojimizden çok yönetmenin başarısına bağlamalıyız diye düşünüyorum. Ki beğenilen kadın karakterler zaten filmde beğenilen ve ilgi gören karakterlerdir, filmde duygular o kadar iyi yansıtılmış durum seyirciye öyle kabullendirilmiştir ki seyirci anlık olarak da olsa o karaktere gıpta eder. Bunu geçici yaşamak gayet doğaldır diye düşünüyorum. Eğer bu durum gereğinden fazla dert ediniyor ve o karakterler gibi olmak için ameliyatlara varacak kadar olaylar gelişiyorsa; sinemanın çizdiği algıdan daha çok kendimizle barışmaya vakit harcamalıyız diye düşünüyorum…
Peki, sinemada kadın nasıl işlemiştir…
Hollywood sektöründe daha çok feminen ve savaşçı tavırları dikkatimi çekmiştir. Dövüş tekniklerini bilen, topuklu ayakkabı ile koşabilen, zeki, öngörülü ve bir o kadar da kadınsı karakterler… Yabancı sektörlerden çok bizim sinema sektörümüze değinmek isterim izninizle. Türk Sineması ve Kadın başlığında alt başlık olarak incelenmesi gereken beş kadın seçme imkânınız olsa kimi seçerdiniz? Sevdiğiniz kadın oyuncuları değil; bahsettiğimiz başlık altında incelenecek kadar sinemamıza iyi veya kötü katkıda bulunmuş belki de sinemada herhangi bir şeyi başlatmış olduğundan dolayı incelenmeyi hak eden, beş kadını soruyorum izninizle.
Cevaplarınızda olması muhtemel beklediğim bir kadın var; Türkan Şoray…
Türkan Şoray’a büyük bir hayranlığınız olmayabilir hatta sevmiyor da olabilirsiniz fakat
Neşeli tavırlarıyla Azize sizi eğlendirmiş
Veya; güçlü kadın görüntüsünü çok iyi çizip aşkı ve nefreti doğru zamanında yaşamayı çok iyi başaran Sultan’a özel bir saygı duymuş
Veya; Dila Hanım’ın baskın tavırları ve aynı zamanda aşka olan inancıyla sizin de aşk inancınız bir nebze olsun pekişmiş
Sözün özü; çok fazla kişi tarafından “Sultan” olarak adlandırılan bu kadın hayatınızın bir köşesinde bir şekilde mutlaka bulunmuş veya en azından hayatınıza bir nebze değinmiştir diye düşünüyorum. Peki, sizce Sultan’ı Sultan yapan neydi? Veya bir kadın sinemada nasıl yücelir? Türkan Şoray’dan yola çıkarsak; kendi adıma:
Hep benzer rollerde oynamayarak, karakterini oyuncu olarak çok iyi benimseyip bunu da seyirciye hissettirerek, bazı oyuncularla daha çok yakıştırılsan da farklı kişilerle de çalışmaya yer vererek, mimik ve bakışları etkileyici ve dozunda kullanarak –benim gözlemimle-
Kadın değerlidir her canlı gibi; kadın özeldir her canlı gibi; sinema kadını yüceltir de kadından eksiltir de belki de her canlıya yapabileceği gibi… Biz seyircilere, kadını yücelten filmlere ilgi duymak düşer gibi duruyor eğer kadına gerçekten değer veriyorsak –kadını yüceltmek, kadın karakterleri gereksiz iyi ve güçlü karakterler yapmak değil elbette; kadını “objeleştiren” filmlere elimizden geldiğince “DUR…” diyerek belki de-…
Kadını kadına çok değinmeden ve derdi aslında pek kadını anlatmak değil gibi olup kadın karakterlerden kadınları etkileyici anlatan bir film önerisi ile bitiriyorum yazımı izninizle; Özcan Alper’in yönettiği Sonbahar filmi…