“Yaptığım en mazoşistçe şey” gibi bir şey söylüyordu, izlediğim bir filmde sevdiği kadını öldüren karakter; kendine acı verdiğini ve acı vermeye devam edeceğini bile bile yapıyordu bunu. Bir adam sevdiği kadını kendi elleriyle nasıl öldürür, diye söylenmiştim izlerken bu sahneyi. Ve daha birçok filmde birçok sahnede aşkın yorumlanışına karşı söylemlerim oldu, iyi ve kötü. Senaryoya, yönetmene, oyunculuklara kısacası bütünü ile filme değildi kesinlikle bu söylemlerim genel olarak aşkı kendi yorumlayışıyım ve karşı taraftakilerin yorumlayışıyla karşılaştırmam sonucu yapılan söylemlerdi -haklı veya haksız-. İzlerken “işte aşk dediğin böyle olur” dediğim sahneleri taşıyan filmlerde oldu elbette, sizde de olmuştur muhtemel.
Peki, aşka olan bakış açınızda bir değişim oldu mu? Olduysa –ki olmasını muhtemel görüyorum- bu küçük çaplı evrim yaşanırken izlediğiniz filmleri düşünür müsünüz? Hülasa-ı kelam; filmler, aşka olan bakış açınızda bir değişiklik oluşturdu mu?
Mesela;
Aşkta aradığınız ilk kıstas masumiyet iken tutku mu oluverdi? Ve ya tam tersi mi?
İlk görüşte aşk mı daha cazip yoksa âşık olmayı zamana yaymak mı daha cazip?
Aşkta her şey mubah mıymış aslında?
Yoksa insan birden fazla kez âşık olabilir mi?
Bu ve benzeri sorulara cevabınız filmden filme etkilenmenize göre değişiyor mu yoksa?..
Şu bir gerçek ki filmlerde aşkın yorumlanışı genel olarak filmin ait olduğu ülkenin kültürüne göre yorumlanıyor. Hollywood sinemasında çok fazla alışkın olduğumuz âşıkların açık sahneleri İran sineması gibi sinemalarda pek bulunmuyor. Yoksa mesele kültürden daha özel olarak dinle mi bütünleşiyor? Vereceğim bir örnekle böyle olmadığını düşünebilirsiniz, Türkiye’de sinema…
“Dinimiz sadece kimlikte İslam, yaşantımızda değil!” gibi ezbere cümlelerle sizi sıkmak hiç değil niyetim ama kabul etmeliyiz ki sinemamız genel olarak hiçbir şekilde İslam’a uyup uymama kaygısı taşımıyor. Ki zaten kimlikte İslam yazıyor diye inanmak zorunda da değiliz ya, tartışılır…
Ülkelerin dinlerini yaşamasıyla oldukça orantılı gelişiyor kültürleri ve bu da sinemaya yansıyor tabii. En azından izlediğimiz, bildiğimiz filmler kadarıyla bu yorumu yapabiliyoruz. Ki bunun dışında çok ta manevi kaygı taşımayan ve aynı zamanda çok ta kaliteli olan filmlerde önemli odak noktalarından biri aşk iken açık sahneler illa olmalı diye bir kaygı da yok. Tabii sinemayı fazlasıyla meşgul eden açık sahneler çok ayrı bir konu… Bu konu ile alakalı küçük bir şeye değinmek istiyorum izninizle;
Öncelikle dürüstçe cevap vereceğinizden emin olduğum bir sorum var cevabını kimseyle paylaşma zorunluluğunuz elbette yok. Siz aşk filmlerinde açık sahnelerin olup olmaması adına bir kıstas taşıyor musunuz? Bu sahnelerin olması sizce filmleri kötü anlamda mı besliyor yoksa iyi anlamda mı?
Filmleri nasıl beslediği dışında naçizane şunu söyleyebilirim ki, seyircileri pek de iyi beslemiyor sanırım; “Yaşanılan istismar olaylarının detaylarıyla internet üzerinden paylaşılması zararlı, çünkü insanları meraka daha çok iter dolayısıyla uygulamaya iter” gibi bir cümle kurmuştu, aynı zamanda psikolog olan çok değerli bir hocam. Hocamın kurduğu bu cümle filmlerdeki sahneler için de geçerli değil mi; görmek daha detaylı öğrenmeye hatta yapmaya iter belki de… Ki aynı durum işkence sahneleri için de geçerli elbette. O sahnede işkence gerçekleştiğini işkenceyi ayrıntılarıyla göstermeden de seyircilere hissettirebiliriz elbette, diye düşünüyorum.
İzlerken sizi etkisine alan o büyük aşkın anlatıldığı o film hangisiydi? Hangi ülkelerin aşk filmleri daha çok hitap ediyor size? Dans ve müzikleriyle adeta bir şölen oluşturan ve aşk için büyük fedakârlıklar yapan âşıkları karakter edinen Hint sineması mı, genel olarak aşkı masumiyetiyle yansıtmaya çalışan İran sineması mı, aşkı tutku ve heyecan ile yaşatan Hollywood sineması mı, genellikle âşıklardan birinin hasta olduğu veya karşılıksız aşkları bulunduran Türk sineması mı?.. Genel olarak belirli unsurları işleseler de tüm filmlere elbette haksızlık etmek olmaz, bu unsurları taşıyan çok iyi filmler ve genellemelerden uzak kaliteli filmler de var elbette. Saydığımız ülkelere ait olan ve beğendim izlemenizi de önerdiğim içerisinde aşkı da işleyen filmler;
-Hint Sineması; Fanaa,
3 Moonu
- İran Sineması;
Ekmek ve Çiçek
- Hollywood Sineması;
Eternal Sunshine of the Spotless Mind
-Türk Sineması;
Selvi Boylum Al Yazmalım
“Ben aşk filmi izlemem ya, bana göre değil” diye bir algı da var. Aşk filmlerde merkezde de tutulabilir önemli odak noktalarından biri de olabilir ve bu filmden bir şey almak yerine ona çok şey katar diye düşünüyorum. Neredeyse çoğumuz özellikle kadınlar hep aşk arayışı içerisindeyiz filmlerde. Şu karakter şuna âşık olacak kesin, bunlar kesin eski âşık… Gibi yorumları film esnasında seyircilerden duymak çok muhtemel. Aşkı istiyoruz çünkü onunla beslenmek iyi geliyor belki de bize. Peki, doğru aşkı aradığımızdan emin miyiz? Karşı cinsten iki insanın birbirine duyduğu derin hisleri aramak, o hisleri yaşamayı istemek elbette en doğal haklarımızdan. Bu aşkı ararken aşkı var edenin sonsuz aşkını bulabilmemiz duasıyla…