“Nefreti yaymak kolaydır ama sevgi emek ister, muhabbet ister, zahmet ister.”
Merhabalar değerli okurlar. Bu ay seçtiğimiz konu temamız “Ülfet”. Sözlükte “alışmak, birleşip kaynaşmak, sevmek” anlamındaki ilf kökünden türeyen ülfet, insanların birbirine ilgi ve sevgi duymasını, destek olmasını sağlayan, birlik ve beraberliği güçlendiren kaynaşma eğilimini ifade eder. Bu ay konu alan filmimiz ise Türkçe’ye “Sevginin gücü” olarak çevrilmiş “Bhajrangi Bhaijaan”. Film neyi mi anlatıyor? Tam manasıyla sevgiyi, fedakarlığı, hoşgörüyü, adanmışlığı ve aklınıza gelecek tüm güzel kavramları anlatıyor. Eğer filmi izlemediyseniz kesinlikle tavsiye ederim.
Şimdi filmimizin asıl konusuna gelelim. Shahida Pakistan’lı 6 yaşında konuşamayan bir çocuktur. İsmini Pakistan’da çok meşhur olan kriket oyununun oyuncularından birinden almaktadır. Shahida evlerinin çevresinde oyun oynarken evinden oldukça uzaklaşır ve bir kaza sonucu yamaçtan düşer, seslenemediği için de uzun süre bulunamaz. Ailesi ve komşularının aramaları sonucunda yamaçtaki bir ağaçta asılı kaldığını görürler. Shahida o ağaç sayesinde hayatta kalabilmiştir. Ama bu olaydan sonra ailesi Shahida’nın konuşamamasını tehlikeli olarak görmüşlerdir.
Hindistan’a gidip de dua edenlerin iyileştiğini duyan annesi, tek evladı olan Shahida’yı iyileştirmek umuduyla Delhi’ye götürmek ister. Bunun içinse koyunlarını satıp parasıyla Delhi’de ki tapınağa gelirler. Tapınak ziyareti sonucunda trenle evlerinin yolunu tutarlar. Tren’de ufak bir sorun çıktığından dolayı tren yolda bir süreliğine bekler.
Bu bekleyiş esnasında Shahida dışında herkes uyumuştur. Uzakta bir çukurda mahsur kalmış bir kuzu gören küçük kızımız onu kurtarmak için trenden iner. Ardından tren harekete geçer bunu farkeden küçük kızımız koşup yetişmeye çalışır ama ne yazık ki trene yetişemez, konuşamadığı için de sesini duyuramaz… Zavallı Shahida konuşamadığı için kimse onu fark etmez. Tren, Pakistan sınırını geçtiğinde annesi uyanır fakat artık çok geçtir. Kızı sınırın diğer tarafında kalmış ve geçmesine izin verilmiyordur. Shahida yabancı olduğu bu ülkede yapayalnız kalmıştır üstelikte konuşamıyordur…
Shahida Hindistan’da yalnız dolaşırken filmimizin diğer ana karakteri Pawan ile yolları kesişir. Pawan; saf, iyi kalpli ve oldukça yardımsever bir karakterdir. Ayrıca müridi olduğu Bajrangi tarikatına çok düşkündür(Kendisi maymuna tapıyor:)). Shahida herkesin saygı duyduğu Pawan’a yakınlık duyar ve etrafında dolaşır. Pawan’ın peşini bir türlü bırakmaz. Pawan adını bile bilmediği bu kıza sahip çıkıp doğruca emniyete götürür. Fakat küçük kızın ailesi bulunana kadar Pawan’da kalması icap eder.
Pawan, babası öldükten sonra vasiyeti üzerine Delhi’ye gelir. Delhi’de babasının arkadaşının yanında kalıp iş bulacaktır. Zamanla amcasının kızı Rasika’ya ilgi duyar. Amcası Rasika’yla evlenmek istediğini öğrendiğinde kızına layık olması için bir şart koşar. Pawan 6 ay içinde kendi kazandığı parayla ev alırsa evlenmelerine razı olacağını aksi takdirde başka biriyle evlendireceğini söyler.
Shahida’da artık bu evde yaşamaya başlar. Ev halkı Shahida’yı çok sevmiştir ama sadece amcası bu durumdan rahatsızlık duymuştur. Evdekiler onun ismini bilmediği için “Munni” diye seslenir. Bir akşam tüm aile toplanıp Pakistan-Hindistan arasında oynanan kriket maçını izlemektedir. İşin garip kısmı Pakistanlılar sayı aldığında tüm ev halkı üzülürken aksine Munni çok sevinir. İlk başta yanlışlıkla sevindiğini zannetseler de Munni’nin televizyonun yanına gidip ekrandan Pakistan bayrağını öpmesi her şeyi karıştırmıştır. Pawan’ın “Pakistanlı mısın?” sorusuna sevinçle kafa sallamasıyla olaylar daha da karışır.
Pawan daha önceleri Munni’nin tavuk yemesini ve camiye gidip dua etmesine şahit olmuştu ve onun Müslüman olduğunu biliyordu ama bu başkaydı Munni Pakistanlı’ydı. Bu duruma en çok tepki veren de amcası olmuştu. Amcası Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan husumeti sadece Pakistan’lı olduğu için Munni’ye de yüklemiş oluyordu. Bundan sonra Munni’nin evlerinde kalmasına müsaade etmeyeceğini söyledi.
Pawan çareyi konsolosluğa gitmekle bulacağını sanır fakat Munni’nin kimliği ve pasaportu olmadığı için bir şey yapılamaz. Ayrıca konsolosluk önünden çıkan bir kaos sonucunda konsolosluktan bir ay boyunca vize alınamayacağı haberini alır. Bu süre zarfında amcası Munni’nin evde kalmasına yine razı olmaz. Amcasının tavsiyesiyle seyahat acentesine gider fakat aralarındaki husumet yüzünden Pakistan’a gidecek bir otobüs bulamaz. Oradaki adam Pawan’a başka bir seçenek sunar. Tanıdıkları yardımıyla illegal olarak Pakistan’a gidilebileceğini hatta Munni’nin ailesine teslim edileceğini söyler. İyi niyetli Pawan, adamın sahtekar olduğunu söylediklerinin düzmece olduğunu anlamaz. Gerçekleri acı bir şekilde gözleriyle gördüğünde ise şuna karar verir: Munni’nin ailesini bulup kendi elleriyle teslim etmesine…
Pawan, her şeyi göze almıştır, Munni’yle Pakistan’a gitmek için yola koyulur. Gizli olarak tünelden geçip sınırın diğer tarafına geçmelerine rağmen Pawan’ın inancı dolayısıyla sınır askerlerinden izin almadan gitmeyeceğidir. Pawan’ın söyledikleri askerlere mantıklı gelmez hatta casus olarak görülür dayaklar atılır. En sonunda Pawan’ın dürüstlüğü ve cesareti karşısında yasak olmasına rağmen geçmesine izin verilir.
Pawan ve Munni artık Pakistan’dadır fakat küçük kızı ailesine ulaştırması çokta kolay olmayacaktır. Kaçak oldukları için daha ilk günden karakola götürülürler. Hiç beklenmedik bir anda Munni yaşadığı yeri gösteren bir resim bulur. Bu çok güzel bir haberdir fakat Munni’nin konuşamamasına inanmayan polis memuru Munni’ye sert davranır. Koruma içgüdüsüyle dolup taşan Pawan kendine engel olamayarak polis memurlarına saldırır ve oradan kaçmayı başarırlar.
Polislerden kaçıp gizlenmesine Chand Nawab adında bir genç yardım eder. Chand Nawab, amatör bir muhabirdir. İlk başta Pawan’ı polisler gibi casus olarak görse de olayın aslının öyle olmadığını anlar. Bu uğurda Pawan ile Munni’ye yardım ve desteğini esirgemeyecektir. Onlar artık polisler tarafından her yerde aranan birer suçludurlar hatta onlara göre ülkelerine yasal olmadan girmiş birer casuslardır. Pawan her şeyi göze alarak gelmişti.. Ne pahasına olursa olsun bu kararından vazgeçmeyecek.. Tek isteği Munni’yi sağ salim ailesine kavuşturabilmekti..
Adeta bir kaçma kovalamaca serüvenine dönen bu yolculukta tatlı olduğu kadar tatsız anlar da yaşanır. Mesela; Çarşafla gizlenme, yanlışlıkla üst rütbeli bir polisin arabasına binme, dua etmek için gittikleri dergahta polisin baskınına uğrayıp oradan da kaçmayı başarmak gibi zorluklarla da karşılaşırlar. Bu mücadele sonunda meyvesini verir, Munni’nin köyü bulunur. Hemen köyüne götürecek otobüse binerler. Ancak yolda bir aksilik çıkar, polis çevirmesine takılırlar. Pawan kısa bir sürede bir plan yapar. Planına göre; Pawan otobüsten inip polislerden kaçacak, tüm polislerin odağını üzerine çekecektir. Chand Nawab ve Munni’nin ise oradan uzaklaşmasıdır. Kendisi de polisleri atlatıp yanlarına gelecektir. Pawan’ın planı sayesinde ikisi de kaçmayı başarır fakat Pawan polislerden kaçmayı başaramayacaktır.
Chand Nawab sonunda Munni’yi evine ulaştırabilmiştir. Munni uzun zamandır ayrı kaldığı, özlem duyduğu yuvasına, ailesine, annesinin şefkatli kollarına kavuşmuştur. Chand Nawab aynı zamanda bu anı kameraya almıştır. Çektiği videoya gerçek olayları da anlatıp youtube’a yükler. Binlerce kişinin izlediği bu video sonucunda binlerce kişi Hindistan’dan ve Pakistan’dan sınıra destek amaçlı gelir.
O insanların arasında Pawan’ın ailesi ve tabiki Shahida ve ailesi de vardır. Pawan yoğun destek sonucunda serbest bırakılıp sınırı geçmesine müsaade edilir. Son ve en güzel detayını burada paylaşmama kararı aldım. Keyifli izlemeler diliyorum.
Savaşın, sınır komşuları olsalar bile iki ülke insanlarını nasıl birbirlerinden ayırdığını gösteren bu filmde asıl vermek istediği mesaj şudur: “Savaşın önünde bile durabilecek tek bir şey vardır SEVGİ.” Unutmamamız gereken en önemli şeyin her şeyin başında sevgi geliyor olmasıdır. Sevginin olduğu yerde ne din ne ırk ne de farklılık kalır. Sadece canlı olduğu için bile çevremizdeki her şeye saygı duymamız gerekmektedir. Bu gerek hayvan olsun gerek insan. Bu dünyada huzur ve barış içerisinde yaşamak istiyorsak önce sevmemiz gerekiyor. Kendisini seven ve saygı duyan insan çevresindeki her şeyi sever ve saygı duyar. Sırf dini, ırkı farklı olduğu için altı yaşındaki çocukları dışlayabilecek bir dünyada yaşıyoruz. O saf, masum yavrunun hiçbir zararı olmadığını bildiğimiz halde sırf bizden farklı olduğu için dışlamayı seçiyoruz. Ancak unuttuğumuz bir şey var ki bir gün bizde o farklı olan olabiliriz. İyilik asla karşılıksız kalmaz ve iyilik yaptığınız zaman haklı olduğunuza inanan insanlar bir anda çevrenizde birleşir. Ayrıştırılmış olanları iyilikle yok edebilirsiniz. Herkesin kalbinin bir köşesinde iyilik yattığını unutmamak gerekir.
- unifestal.com/seriefilm/bajrangi-bhaijaan/