RENK, ADALET VE KİBİRLİ İNSAN ÜZERİNE
Kitap Adı: Bülbülü Öldürmek
Kitap Yazarı: Harper Lee
Sayfa Sayısı: 357
Yayınevi: SEL Yayıncılık
Basım Tarihi: 7. Baskı Temmuz 2015
İnsanlar olarak yeryüzündeki en gelişmiş ve akıllı varlıklar olmamıza rağmen bazen hiç anlayamadığımız şeylerle karşı karşıya kalırız. Benim akıl yürüterek açıklayamadığım konulardan biri insanın benmerkezci özelliği ve kısa ve esnek olmayan çapıdır. Kendimizi giderek dünyadan uzaklaşan, atmosferden çıkan, yıldızları ve galaksileri de geçen bir aracın içinde hayal edelim. Gittikçe dünyadan uzaklaşıyoruz ve her şey küçülmeye devam ediyor. Bu esnada küçüldüğü en çok dikkat çeken varlık da insandır. Uçsuz bucaksız kozmosda toz zerresi kadar bile görünürlüğümüzün olmadığı bir “hiç” ten ibaretiz. Ancak tüm o sonsuz evreni beyin denilen inanılmaz organa sığdırabilecek kadar da muazzam bir yaratılışa sahibiz. Bu girizgah, kitap ile ilgili okuyacaklarınıza bir zemin hazırlayacaktır.
Romanda insanı yer yer kızdıran ve üzen kısımların yanı sıra mutlu eden, gururlandıran, hayrete düşüren ve okuduktan sonra bir daha okumayı hissettirecek bir tat buluyorsunuz. Her şeyden önce roman ırkçılığın hayli yaygın olduğu bir zamanda ABD’de kurgusal bir şehir olan Maycomb’da geçiyor. Siyahlar ve beyazların bir arada yaşadığı ancak siyahilere insan gözüyle bakılmadığı bir zamanda, çirkin bir iftiraya maruz kalan masum siyah adamın kendini nasıl kanıtlayacağını okumaya başlıyorsunuz. İnsanların, vicdanlarının sesini sonuna kadar kıstığı bir yerde, vicdanının sesini sonuna kadar açan beyaz bir avukat karşılıyor sizi. Kitabı okurken Nurettin Topçu’nun sözünü anımsadım: “Vicdan, Allah’ın kalbimizdeki sesidir.” demişti. Atticus da vicdanında o sesi duyuyor. “Zaten 50 yaşına geldim artık benden geçti” demiyor. İnandığı ve ömrünü adadığı yüce adalete hizmet etmeye devam ediyor. Siyah ya da beyaz diye insanların renginden dolayı birbirlerini ötekileştirmesine karşı çıkarak beyazlar tarafından dışlanmasına rağmen ırkçılık karşıtı duruşunu bozmuyor. Tüm bu olaylar Avukat Attıcus Finch’in 6 yaşındaki küçük kızı Scout Finch’in gözünden anlatılıyor. Atticus Finch’in kızı Scout, oğlu Jem ve siyahi himetçileri Calpurnia ile birlikte yaşamları, diğer insanların yargılayıcı düşüncelerinden korunmuş bir fanusun içinde sürüyor gibidir. Tüm engellemelere, hakaretlere, dışlanmalara rağmen Atticus adalet için ne gerekiyorsa yapıyor. Avukat Finch’in tüm hazırlıklarına ve savunmasına rağmen müvekkili suçlu bulunuyor. Tek sebebiyse siyah olması. Küçük ve saf kalpli Scout ve Jem bunun adil olmadığını babalarına söylediklerinde aldıkları cevap şu oluyor:
“Bizim mahkemelerimizde beyaz adamın dünyasıyla siyah adamın dünyası karşı karşıya geldiğinde, her zaman beyaz adam kazanır. Bunlar çirkin ama hayatın gerçeği. Bir adamın rengi ne olursa olsun, kendisine adil davranılması gereken tek yer mahkeme salonudur ama insanlar kendi hınçlarını jüri locasına taşımanın bir yolunu buluyor.”
Burada kitap hakkında yazabildiklerim denizden bir bardak almak gibidir. Kitapta çocukların masumiyetini, iyi bir babanın ve iyi bir avukatın nasıl olması gerektiğini, insanların kibirlerinin ne denli anlamsız olduğunu ve daha da önemlisi iyi insanların ne kadar az olduğunu anlıyorsunuz. Belki ırkçılığa son veremeyiz ama Atticus Finch’lerin sayısını artırırsak her şeyi değiştirebiliriz. Çıkarımıza değil, dışlanma korkumuza değil, her koşulda iyiye ve doğruya hizmet edecek insanlar olarak ve insanlar yetiştirerek başarabiliriz. Kelebek etkisine inanarak…
Kitaptan Alıntılar:
Yaşın büyüdüğü zaman hayatının her gününde beyaz adamların siyah adamları aldattığını göreceksin ama sana bir şey söyleyeyim ve bu söyleyeceğim şeyi hiç unutma; beyaz bir adam siyah bir adamı aldattığı zaman, o beyaz adam kim olursa olsun, ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar iyi bir aileden gelirse gelsin beş para etmezin tekidir.
Gerçek cesareti görmeni istiyordum. Gerçek cesaretin eli tüfekli bir adamla ilgisi olmadığını. Daha başlamadan yenildiğini bile bile başlamak ve her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar devam etmek olduğunu.
Beni omuzlarına alır, akşam karanlığında evimize giderdik. İşte bu saatlerde, silahlardan nefret eden, hiç savaşa gitmemiş olan babamın gelmiş geçmiş en cesur adam olduğunu düşünürdüm.
Scout, bu adama yardım etmeye çalışmasaydım kiliseye gidip Tanrı’ya dua edemezdim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır.
0 yorum