![Resim](https://patikatoplulugu.weebly.com/uploads/9/7/2/3/97233348/b_3_orig.jpg)
Türk Kurtuluş Savaşımızın önemli isimlerinden biri olan Kazım Karabekir Paşamızı biraz olsun sizlere tanıtmaya çalışacağım.
Kazım Karabekir, 23 Temmuz 1882 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Musa Kazım Karabekir’dir. İlköğrenimini İstanbul, Van, Harput ve Mekke’de tamamladıktan sonra, 1896’da İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi’ni, 1899’da Kuleli Askeri İdadisi’ni, 1902’de Harbiye Mektebi’ni bitirdi ve 1905’te de Erkan-ı Harbiye Mektebi’ni bitirerek yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. Bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurulmasında büyük rol oynadı. II. Meşrutiyet’in ilanının ardından da Edirne’de bulunan 3.Ordu tümenine atandı. Bunun yanı sıra 31 Mart Ayaklanması’nda görev aldı. 14 Nisan 1912’de de binbaşılığa yükseldi.
Balkan savaşları döneminde Trakya sınır komiseri olarak önemli görevlerde bulundu. Çanakkale Savaşı’nın başlaması üzerine cepheye gönderilerek Kerevizdere’de Fransızlara karşı üç ay boyunca mücadele etti ve bu mücadelenin ardından miralaylığa(albay) yükseldi. 1916 yılında Kutü’l-Amare’yi kuşatan 18.Kolordu Komutanlığı’na getirildi ve burayı aldıktan sonra Irak’ta İngilizler’le çarpıştı. 1917’de Diyarbakır’daki 2. Kolordu Komutanlığı’na getirildi ve Van, Bitlis, Elaziz (Elazığ) cephelerindeki II. Ordu Komutanlığı’na vekâlet etti.
1918’de Erzincan ve Erzurum’u, Ermeniler’den ve Ruslar’dan geri aldı. Ardından Sarıkamış, Kars ve Gümrü Kalelerini ve Karaköseyi kurtardı. Aynı yıl mirliva (tümgeneral) oldu.
Mondros Mütarekesi sırasında sadrazam olan Ahmed İzzet Paşa’nın erkân-ı harbiye-i umumiye reisliği (genelkurmay başkanlığı) önerisini kabul etmeyerek, Anadolu’da görev almak istedi. Önce Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığı’na, ardından da Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanlığı’na atanmasını sağlayarak, Nisan 1919’da göreve başladı.
Hazırlıkları yapılan Erzurum Kongresi’nin toplanmasında önemli rol oynadı. Daha sonra da Milli Mücadeleye katıldı. Kurtuluş Savaşı’nda Edirne Milletvekilliği ve Doğu Cephesi Komutanlığı yaptı. 15 Kasım 1920 tarihinde de Ermeni ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Bunun yanında Rus Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti’yle de Kars Antlaşması görüşmelerini yürüttü.
Kurtuluş Savaşı’nın bitiminden sonra I. Ordu müfettişliğine tayin edildi. 1923’te de İstanbul milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. 1924’te, TBMM’deki Dörtler Grubu’nu destekledi. Ardından askerlikten ayrılarak, Halk Fırkası’ndan istifa etti. Öte yandan 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın da başkanlığını yaptı. Ancak parti 3 Haziran 1925’te Şeyh Sait ayaklanmasıyla ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle kapatıldı.
Daha sonra Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı yapılan İzmir Suikasti ile ilgili görülerek bazı partililerle birlikte yargılandıysa da beraat etti. Siyasi hayatına 12 yıllık aradan sonra, 6 Ocak 1939’da İstanbul Milletvekili olarak devam etti. 1946 yılında da TBMM Başkanlığı’na seçildi.
Ülkemize Doğu Bölgesini dahil etmede önemli görev üstlenerek bu görevini başarıyla tamamlamıştır. Milli Mücadele sırasında milli bütünlüğü ile kendi tercihiyle başa baş mücadele etmiştir. Benim Kazım Karabekir’den alacağım ve örnek göstereceğim çok fazla özelliği vardır. Söz konusu ülkemiz olduğunda aynı Kazım Karabekir gibi mücadeleci bir ruha sahip olmalıyız ki ülkemiz, milletimiz tehlikeye girdiğinde ülkemizi en güzel şekilde savunabilelim. Milli Mücadele liderlerinden biri olan Kazım Karabekir ülkemize gerek siyaset gerek savaş döneminde önemli katkılar sağlamıştır. Bu anlamda yeri ve önemi ülkemiz adına paha biçilemez olması gereken örnek insanlardandır.
Kazım Karabekir, 26 Ocak 1948 tarihinde Ankara’da hayatını kaybetti. Cenazesi Devlet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Asker, devlet adamı ve aynı zamanda siyasetçi olan Kazım Karabekir, Türk Milletine önemli katkılar sağlamış bir değerimizdir.
RACHEL CORRIE
‘’ANLAMALIYIZ Kİ’’
‘’Ümmetin derin uykusu sebeptir derin acılara’’ bu notu aylar öncesinde defterime düşüvermiştim. Üzerine düşünülmesi gereken ve düşünüldüğünde de aslında durumu özetleyen bir söz.
Ne yazık ki insan ne çok önemli şeyin idrakine çok sonraları varabiliyor.
Narkozlu hasta misali hallerimiz; insanlığın kurtuluşu için yapılacak eylemlerden bizleri mahrum ediyor.
Bin türlü nimet içinde rahat yaşamak uğruna uykumu kaçırtacak türden hiçbir bedel ödemedim ki uyanmadım.
Televizyonlarda, sosyal medyada ve okunan kitaplarda bir nebze ümmetin derin sızılarını hissedebildik. Ne nebze hissedebilmişim ki bu hissi hayatın hengamesinde yaldızlı kılıflara duvara asmışım.
Elimden belki sadece dua etmek gelirken onu dahi yapmayı unutacak kadar uyurgezer olmuşum şu dünyada.
Malcolm X’ in de dediği gibi bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.
İşte benim için de bu uyanık isimlerden biri de Rachel Corrie’ dir. Adını her duyduğumda beni sarsan dönüp dönüp kendime ABD’ li barış aktivistinin Filistin için büyük direnişinin yanında ben ne yapabildim diye sormama vesile olur.
Sizlere hakkıyla kalemin mürekkebini akıtabildiğimce anlatayım Rachel Corrie’ yi.
Rachel Corrie Filistin haklarını savunan ve İsrailli askerler tarafında buldozerle öldürülen bir barış aktivistiydi. 1979’ da ABD’ nin Washington şehrinde doğdu. Zulme uğrayan Filistinlilerin sesi olmak için Filistin’e gitti. Filistin’deki Gazze Şeridi’ nin güneyindeki Refak kentinde, 16 Mart 2003’ te Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını engellemek istedi. Elindeki megafonla buldozerin karşısına dikilen Rachel Corrie İsrail askerleri tarafından zırhlı buldozerle ezilerek katledildi. Corrie’ nin ailesi İsrail’ e dava açsa da İsrail Yüksek Mahkemesi davayı reddetti.
Adı Filistin’ de birçok okul, hastane ve yeni doğmuş çocuğa verildi. Anısına birçok film, tiyatro ve kitaplar yazıldı. Rachel Corrie’ nin ailesine yazdığı mektuplar derlenerek ‘’BırakınTek Başıma Direneyim’’ adıyla kitap olarak yayımlandı. Rachel Corrie’ nin hayatını inceleyip üzerime düşündüğümde dikkatimi çeken bazı hususlar var. Çocukken bile sorumluluk duygusunun ve empati yeteneğinin çok gelişmiş olduğuydu. Yıllar önce ilkokul mezuniyetinde -on yaşındayken- Dünya’ da öldürülen çocuklar ve yoksulluk üzerine konuşması o yaşlardaki birçok çocuğun dert edinemeyeceği dert edinse dahi bu denli içselleştirebileceği olgusu bana uzak bir kavrammış gibi geliyor.
Rachel Corrie konuşmasında şöyle diyor: ‘’ Buradayım çünkü her yerde çocuklar ızdırap çekmekte, çünkü 40 bin insan hergün açlıktan ölmekte. Buradayım çünkü o insanların çoğu çocuklar anlamalıyız ki, fakirler her yanımızda ve biz onları görmezlikten geliyoruz. Anlamalıyız ki bu ölümler önlenebilir.
Yıllar sonra ise 23 yaşındayken geldiği Refah kentinde de amacı eğer başarabilirlerse yürütülen projeye dikkat çekmeyi sağlarlarsa İsrail’in büyük bir kıyım yapmasını önlemekti. 10 yaşındayken zihni ve kalbi bu durumların önlenebileceğini ümit ediyorken yine yıllar sonra geldiği Refah kentinde amacı ve ümidi aynıydı.
Rachel Corrie’ nin Filistin’ de kaldığı günlere dair anlattıkları İsrail zulmüne bir kanıt daha olarak tarihe geçmişti. Oradaki insanların sistematik olarak yaşam mücadelelerinin yıpratıldığı ve seraların, portakal ağaçlarının sırf intikam olsun diye yerle bir edildiği anlatılıyordu.
Yıllar önce izlediğim film de buna bir kanıt niteliğindeydi. İsrail askerleri limon ağaçlarını kesmişlerdi ve Filistinli aile bu duruma çok üzülmüştü. İsrail insanların insanca yaşayamamaları için elinden gelenin fazlasını ortaya koyuyor ve ortaya koymaya da devam ediyor.
‘’ Zulüm Bizdense Ben Bizden Değilim.’’ diyerek refah seviyesinin yüksek olduğu ülkesinden Dünya’nın en yoksul yerlerinden biri olan Refah kentine gelerek göstermiş olduğu direniş bana ve birçok kişiye örnek olmuştur. Filistinli annelerin, çocukların ve daha birçok kişinin yüreğinde yeşeren bir direniştir. Hakkıyla direniş gösterebilmenin yüreklere vereceği huzurla kalın.KAYNAKÇA
Rachel Corrie – 1989 (Rachel Corrie’nin 10 yaşında ilkokuldan mezun olurken yaptığı konuşma)
Rachel Corrie Belgeseli