“Üç hasletten dolayı Arabı seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur’ân-ı Kerim Arapça olarak nazil olmuştur, Cennet ehlinin konuştukları dil Arapçadır.”( Feyzü’l-Kadîr, 1:178 Hadis no: 225)
Günümüzde İslam dinini iyi yaşamaya çalışan, Efendimiz S.A.V’in sünnetine riayet etmek isteyen insanların en çok aldığı eleştirilerden bir tanesidir; Araplar gibi yaşamak mı dinden anladığınız?!
Yine ümmet meselelerini azcık önemseyen, kan ağlayan coğrafyalar olan Suriye, Filistin, Mısır ile alakalı bir fikir beyan eden, ümmet davasına sahip çıkanların aldığı eleştiri; Arap hayranlığı canım sizinkisi!
Oysa ki İslam çağlara ve tüm dünyaya indirilmiş bir dindir. Kıyamete kadar da yürürlükte kalacaktır. Kur’anı Kerim Hucurat süresinde: Müminler ancak kardeştirler. Buyuruyor. Kardeş kardeşin derdi ile hem hal olur. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da canı yanan bir mümin kardeşimizin derdi tüm ümmetin derdidir. Bu Müslüman olmanın gereğidir. Bunun için ‘’Arap hayranı’’ olmak gerekmez. Şuan dünya üzerinde en çok zulme uğrayan toplum İslam toplumudur. Bunun en önemli sebebi Müslümanların paramparça halde oluşudur. Müslüman Türkler olarak yüzyıllardır ümmetin yükünü yüklenmiş bir milletiz. Ama son birkaç asırdır ümmet meseleleri umurumuzda değil sanki. Öyle kolay geliyor ki ‘’aman canım onlar da ülkelerine sahip çıksaydı’’ deyip vicdan rahatlatmak… filistin’li kardeşlerimiz İslam’ın 3. Önemli mescidi olan Mescid-i aksa’yı müdafaa uğruna şehit olurken biz sofralarda coca cola içiyoruz, saçlarımızı İsrail menşeili şampuanlarla yıkıyoruz. sonra da Filistin’e uygulanan zulüm denilince ‘’arap hayranlığı’’ deyiveriyoruz. Oysa Filistin tüm İslam aleminin meselesidir. Cahit Zarifoğlu’nun ifadesiyle’’ Filistin bir sınav kağıdıdır her mümin kulun önünde’’ dünyadaki her sınavı bu kadar önemserken yarın huzur-u mahşerde filistin kağıdı önümüze açıldığında gönül rahatlığıyla hesap verebilecek miyiz?
Peygamber S.A.V’in yazının başındaki hadisini de doğru anlamak elbette çok önemli. Arabı seviniz derken, İslam’a zarar veren, ümmetin parçalanmasına vesile olan bir toplumu sevin demiyor. Sadece Arap düşmanlığı yapmayınız diyor. Nefret ve düşmanlık kardeşliği zedeler çünkü. Sevsek de sevmesek de Efendimiz S.A.V Arap’tı. İlk İslam toplumu Arap’tı. Ve henüz asrı saadetin medeniyet seviyesine ulaşmamış bizler onlara saygı duymalıyız.
SEVEN SEVDİĞİNİN ADIMLARINI TAKİP EDER
Abdullah Bin Ömer’i analım bu yazımızda. Öyle bir sevgi ki Onunkisi, Rasulullah ne yaparsa onu yapar, ne severse onu sever. Yeryüzünde Rasulullah gibi yaşadığı için Ona ahlaken en çok benzeyen.
İbn Ömer, Hz. Ömer R.A’nın oğludur. Hz. Aişe’nin kardeşidir. İslama ilk iman edenlerdendir. Küçük yaşta iman etmiştir.
Küçük yaştan itibaren islan terbiyesiyle yetişmiş, fıkıh, tefsir ve hadis’te otorite sahibi bir sahabidir.
Onun hayatında beni etkileyen Rasulullah’a olan sevgisi dolayısıyla Onun her türlü sünnetini birbir uygulamaya çalışmasıdır.
Sünnetlerin önemsenmediği bu asırda Abdullah bin Ömer’i anlamak sanıyorum ki çok önemlidir. İslam Kuran ve sünnet ile bir bütündür. Bugün bir çok konuda ‘’ kuranda var mı’’ diye soruyor ‘’hayır hadiste geçiyor’’ cevabını alınca, ‘’ ha o zaman tamam’’ deyip geçiştirir hale geldik. Oysa Rasulullah’ı sevmek demek Onun adımlarını takip etmekti. Asrı saadette. Sahabi toplumu kendi arasında adeta yarışırdı. Ona benzemek, Onun sünnetini yerine getirmek noktasında.
Sünnet fıkıhta birkaç farklı dala ayrılır;
- Müekked sünnet
- Gayri müekked sünnet
- Örfi sünnet vs.
Örfi sünnet; peygamberin elbise giymesi gibi yaşadığı toplumdan kaynaklanan sünnetidir. Yapılmaması bir ceza gerektirmez. Kişi bunları yapma noktasında serbesttir. Fakat sevmek, hem de çok sevmek denilince işler değişiyor.
Bugün hayatımızda sevdiğimiz, çok sevdiğimiz birileri illaki olmuştur. Hayal edelim sevdiğimiz kişinin yaptıkları, davranışları bizim için ne kadar önemlidir. Hatta bir süre sonra bakarız ki sevgimiz ve ilgimiz bizi ona benzetmiş.
Abdullah bin Ömer’in hayatına baktığımda işte tam bunu görüyorum. Sevdiğine tam tamına benzemek… Rasulullah’ı çok sevdiği için O öldükten sonra Onun bastığı yerlere basar, yolculuk yaparken Onun geçtiği yollardan geçer, Onun namaz kıldığı yerlerde namaz kılardı. O neyi tavsiye etmişse onu yapar, Onun sünnetini yaşama noktasında hiç ayrım yapmazdı. Ona olan vefasını böyle gösterirdi belki de. İnsanlar İbn Ömer’i gördüğünde hemen Rasulullah’ı hatırlarlardı. Çünkü yaşayışıyla, davranışlarıyla tamamen Onu hatırlatırdı. Adeta Rasululah’a duyduğu sevgiden kendi benliğini Onda eritmişti.
Sevgili okur, Bugün bizim sünnetlere karşı böyle dikkatsiz oluşumuzun sebeplerinden biri de sevememek olabilir mi? Sevene ne zor gelir ki? Sevene sevdiğinin yaptıklarını yapmak zevk vermez mi? Rasulullah’ı sevmeden cennete giremeyeceğini bilen insan neden Onu sevmek için bir şey yapmaz ki? Bugün kendimizi kendi içimizde yargılayalım ilk önce; sevgimizi sorgulayalım, sevmek için neler yaptığımızı sorgulayalım. Kaç tane sünneti hayatımıza geçirdiğimizi sorgulayalım. Ama en önemlisi sünnete ne kadat önem verdiğimizi sorgulayalım. Biz Abdullah Bin Ömer’in yaşayışının neresindeyiz?
Kaynakça: