Site icon PATİKA TOPLULUĞU

İnanması Beklemesinden Kolay

1972 yapım, Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrolü paylaştığı, yönetmenliği bu filmle Türkan Şoray’ın ilk kez deneyimlediği, senaryosu Safa Önal’a ait olan ve filmin başından sonuna kadar farklı enstrümanlarla ya da sözlü olarak Seha Okuş’un Hasretinle Yandı Gönlüm’ünü dinlediğimiz Türk Sinemasının müthiş klasiği; Dönüş.

Köy şartlarında boyun eğmeyen, haksızlığın karşısında duran bir kadının (Gülcan) var olabilmesinin ne kadar zor olduğu; rahatlığı, teknolojiyi, gelişmişliği gurbette de olsa gören bir adamın (İbrahim) değişimi ya da bir aile trajedisi değil konu. Filmde makas o kadar açık ki, pekçok sahne bir konu başlığı.

Asıl ele alacağımız konu gurbete giden adamın yaşadığı değil, memleketinde kocasından ayrı düşen kadının yaşadığı ve yaşattığı gurbet hissi. Bu kavramın soyut olarak ele alınması filmi çok daha çarpıcı kılıyor.

Gurbeti “Bunun bir günü de bir, bir yılı da” cümlesinde tek seferde tanımlıyor kadın karakterimiz. “Dönecek babamız” diye devam ediyor sonrasında; “lambamız eskisi gibi ışıldayacak, soframız tekrardan kurulacak. İnanması beklemesinden kolay oğlum.”

Hasretinle Yandı Gönlüm’deki          “Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğunda soldu gönlüm”
dizeleri filmin en veciz özeti aslında. Bu kadar yalın sözler böylesine güçlü bir senaryoyla birleşince neler olur’u izliyoruz ve ortaya bir Türk Sineması Klasiği çıkıyor.

Özdemir Erdoğan Gurbet’i yarım saatte yazıp bestelemiş. Sözlük anlamıyla “insanın doğup büyüdüğü yerden uzak yabancı yer” tanımındaki gurbeti yaşamamış şarkının yazılma hikayesine bakıldığında. Ama her ne yaşadıysa o duygu bu sözleri doğurmuş;

Kime desem derdimi ben bulutlar                  Bizi dost bildiklerimiz vurdular
Bir de gurbet yarası var hepsinden derin
Söyleyin memleketten bir haber mi var
Yoksa yarin göz yaşları mı bu yağmurlar

Bir acıyı tahmin edebilmemiz için gönlümüzün birinin ya da bir yerin hasretiyle yanmasına gerek var mı? Yaşamadan anlayamadığımız bir şeyi en azından anlar gibi yapabilir miyiz? Dost bilinenlerin vurmasından daha derin olan gurbet yarasını hissedebilir miyiz yüreğimizde? İnanması beklemesinden kolay mı gerçekten ve bir Arap deyişiyle, beklemek cehennem ateşinden daha mı şiddetli? Peki ya, her şeye rağmen yeniden de sevebilir miyiz, Akdeniz?

Tüm bu soruların bendeki karşılığı: evet, mümkün. Tahmin edebiliriz acıları, anlar gibi yapabiliriz. Yüreğimizin en derininde hissedebiliriz yaraları ve yeniden de sevebiliriz.

Exit mobile version