Site icon PATİKA TOPLULUĞU

Her Şey İçin Bir Daha Özgürlük

Bana göre psikolojide özgürlük denildiği zaman akıllara ilk önce Viktor Frankl gelmelidir. Frankl 3 nazi kampında kalmış bu kamplarda babasını, annesini, erkek kardeşini ve eşini kaybetmiştir. Kız kardeşi ise bu savaştan kısa bir süre önce Avusturya’ya göç ettiğinden dolayı kurtulmuştur. Frankl bu nazi kampına alınmadan önce istila edilmeyen bir hastahane de çalışırken bu süreçle alakalı ‘Doktor ve Ruh’ adında bir kitap yazmıştır. Bu kitabıyla Logoterapi’nin temellerini atmıştır. Logoterapi insanın hayatını ancak bir anlamla bir amaçla götürebileceğini savunan bir kuramdır. Frankl daha sonra nazi kampın alınır ve kitabı yok edilir. Bunun üzerine Frankl o kadar çok üzülür ki  bir gün o kamptan çıkıp özgürlüğüne kavuştuğunda kitabını tekrar yazacağının hedefini belirlemiştir. Özgürlük dediğimiz kavram burada Frankl’a göre hayata tutunmamızı sağlayan en büyük etkenlerdendir. Frakl’ın ifadesine göre kendisi çok çelimsiz ve güçsüz biri olduğu halde yaşamayı başarmışken çok güçlü ve kuvvetli insanlar hayatlarını kaybetmiştir. Çünkü kendisinin bir yaşam amacı varken yaşama tutunmuştur. Bu noktada hayatının anlamını yakalamaya çalışmak bizim yaşamımıza tutunmak için gerekli demiştir.

Frankl’a göre oradaki insanlar ya dışarda onu bekleyen eşinin olmasından dolayı özgürlüğünü sabırsızlıkla beklemiş ya da hayatta yapması gereken ve yarım kalmış bir işi için özgürlüğünü beklemiştir. Özgürlüklerini kazanacakları günü bu denli beklemiş olmaları onların hayata tutunmalarını kolaylaştırmıştır.

Özgürlük dediğimiz bu kavram insanın hayatının anlamını bulması yolun temel 3 faktörden yalnızca biridir. Bu üç faktörün yanına birkaç bir şey daha eklenebilir. Diğerleri sevgi ve kendi sorumluluğunu alma kavramlarıdır. Bugün ise biz yalnızca özgürlük üzerinde duracağız.

Hayatın anlamını özgürce seçimler yaptığımız müddetçe yakalarız. Kimseye bağlı kalmadan kendimizce aldığımız kararlarca hayatımıza dahil ettiğimiz sevilesi ve sevgisine mazhar olduğumuz insanlarla beraber yakalarız. Hayatımızın her alanda özgürlük ile baskılanma durumuyla karşılaşırız. Çocukluktan yetişkinliğe ve yaşlılığa kadar bu karşımıza daima çıkacaktır. Herhangi bir ailedeki ebeveynler tercih etmiş olduğu dinlerini çocuklarının da yaşamasını ister ve sonuçta çocuk bir tercihte bulunur. Ancak buradaki asıl mesele bu dini yönelimin ne derece çocuğun kararı olacağıdır. Şu anda da dünya geneline bakıldığında şunu görmekteyiz; Ailesi baskıcı ve özgürlüğü kısıtlayıcı olan çocukların büyük bir çoğunluğu ergenlik döneminde ailesine karşı olan müthiş isyanını görürüz. Ev dışında bir hayat, anlaşılmazlık hissi, depresif davranışlar, içe kapanma vs. gibi belirtiler görülebilir. Bu tarz ailelerin ortak yanılgısı saygı üzerindedir. Saygıyı nasıl anladıkları önce incelenebilir. Çünkü birçok ebeveynin saygı ile itaat kavramını birbirine karıştırdığı görülmektedir. Ebeveynler “benin sözümün üstüne söz söylenmeyecek” algısına sahipken ve bunu saygı görmek olarak yorumluyorsa orada aslında tam teslimiyet yani itaat görmek istiyor demektir. Bu itaat kavramına bakınca kişinin kendi tercihlerinin ve isteklerinin önemli olmadığı yani özgürce hareket edemediğini görmekteyiz.

Fromm’a göre insanlar özgür olmanın sorumluluğunu alabilme cesaretini gösterme konusunda sorunludurlar. Bu sorundan dolayı özgürlük daima ulaşılmak istenen ama ulaşılmasından da korkulan bir durumdur. Kişi özgür kaldığında da bunu kısa süreliğine devam ettirebilir. Herkes gibi olma ihtiyacı daima kendi içinde var olacaktır ve eninde sonunda bu duruma yönelecektir eğer yönelmezse toplum tarafından yalnız bırakılma, dışlanma gerçekleşecektir. Bu özgürleşme hareketleri ancak toplumun izin verdiği kadarıyla gerçekleşecektir. Erich’e göre durum ancak böyledir.

Ancak her insan ayrı bir bireydir bu bireylerinde ayrı ayrı tercihleri olabileceği bu tercihlerini de kendi tecrübelerince edinebileceği gerçekliğini kabul edip saygı göstermek gerekliliğini akıllardan çıkartmamak insanların yapması gerekenler arasındadır.

Exit mobile version