Site icon PATİKA TOPLULUĞU

HER GÜN

 “Sayın yolcularımız, lütfen inen yolculara öncelik tanıyınız. Dear passengers please give priority to landing passengers.” Her gün defalarca duyduğum sesin ardından gözlerimi o bildik manzaraya çeviriyorum. Şimdi hepimizin ortak hedefi trene önümüzdekinden bir adım önde binebilmek ve arkamızdakine yerimizi kaptırmamak. Yanımdaki kızın ayakkabılarına bakıyorum. Bir adım daha atarsa ben de bir adım daha atacağım. Sol ayağını hafif hareket ettiriyor, ben de hemen sağ ayağımı öne doğru kaydırarak eşlik ediyorum. Tren tüm sesleri ardında bırakan gürültüsüyle ve insanı sarsan esintisiyle hızlıca gelip duruyor. Gözlerimi kapatıyorum ve rüzgarın beni hafifçe sarsmasına izin veriyorum. Yüzüme çarpan serinliği, elbisemin hafif rüzgarla arkaya doğru savrulurken tenime çarpışını hissediyorum. Gözlerimi açıyorum. Yanımdaki kız sağ ayağını öne doğru atıyor, ben de hemen sol ayağımı trene atarak karşılık veriyorum. İnen yolculara öncelik vermeye çalışırken geride kalıyorum. Arkamdaki adam geriliyor. Boş bir yer bulup oturacağım diye sevinirken yaşlı bir teyzenin trene binmesi üzerine ona yer veriyorum. İyi bir şey değil mi bu? Neden öfkeleniyorum? Yüzümdeki asıklık neyden kaynaklanıyor?

Sirkeci’de iniyorum. Bitmeyen koridorları adımlarken yürüdüğüm koridorun Sirkeci kalabalığında nasıl boş kaldığına şaşırıyorum. Koridorun sonuna doğru bakıyorum. Kapalı bir kutunun içinde hızlı adımlarla hedefime doğru ilerlerken gözüm yerde oturan karışık saçlı adama ilişiyor. Saçlarımı kaç ay taramasam bu hale gelirdi acaba? Saç dipleri daha koyu renk, uçlara doğru rengi açılıyor. Diplerindeki yağdan olsa gerek… Şampuan almayı unuttuğumu hatırlıyorum. Herhalde bir gün daha yıkamasam sorun olmaz diye düşünüyorum. Sonuçta bu adam da hala yaşayabiliyor, diye geçiriyorum içimden. İnsan bir şeyi bir gün daha yapmasa da yaşayabilir sonuçta. İnsan bazı kurallara bir gün daha uymadan da nefes alabilir. Evet, ama bu rahatsızlık hissine tahammül edemiyorum. Bu merdivenler ne ara bitti? İade cihazlarının önündeki sırayı görünce beklemeye üşenip çıkışa doğru yürüyorum. Evet gökyüzü… Gökteki ay ve hafif yağmurlu havanın ciğerlerimi rahatlatan ferahlığı… Yaşamak, diyorum; gökyüzünün maviliğini gönlüne nakşedebilmek, gecenin karanlığında ayın ışığını yüreğinde hissedebilmek… Bu güzel havanın tadını çıkarmak istiyorum. Sahile doğru yönelip kestane satan amcanın önünden geçerken “acaba alsa mıydım” diye düşünüyorum. O kadar hızlı yürümüşüm ki ne ara bu kadar geride kaldığına anlam veremeyip yürümeye devam ediyorum. Yarın da geçeceğim buradan.  İnsan bir şeyi bir gün daha yapmasa da yaşayabilir sonuçta.

Sahilden yürümeyi seviyorum. Otobüs duraklarına doğru hızla ilerlerken yorulduğumu hissediyorum. Sabahın sekizinde başladığım koşuyu hala devam ettirdiğimi fark ediyorum. Herkesin bir yerlere yetişircesine hızlı hareket edişine bakıp eve gitmek için acele etmeme gerek olmadığını kendime hatırlatıyorum. Denizin kenarında biraz oturmak istiyorum. Mermerin üzerinde oturacağım kadar alandaki tozu temizleyip manzarayı seyretmeye başlıyorum. Bugün de geçti ve yarın da geçecek, diye düşünüyorum. Ben neredeyim ve kendimden ne kadar uzakta? En son ne zaman ruhumu dinlediğimi hatırlamıyorum. Bugünün rengi neydi? Gri bana ne hatırlatıyor? Bunca koşturmaca ve kalabalığın içinde ben neredeyim? Ne hissediyorum? Şu an neye ihtiyacım var? Sebepsizce gözlerim doluyor. Yanaklarımdan birkaç damla yaş süzülürken yanımdan bir çocuk koşarak geçiyor. Bu nasıl bir güzellik böyle ?! Üzerinde simsiyah lekelerin olmasını, kıyafetlerin yırtık pırtık oluşunu bile kapatan güzelliğe hayranlıkla bakıyorum. Bütün bu eksikliklerle hayata gülümseyerek devam edebilmesine hayret ediyorum. Hayatımdaki bütün fazlalıklara rağmen hayata gülümseyerek devam edemeyişime hayret ediyorum. Bu düşünce ruhumu daraltınca kalkıp yürümeye devam ediyorum. Az önce yanımdan geçen çocuk bana doğru yaklaşıyor. Bir anda istemsizce gülümsediğimi fark ediyorum. Ellerinden tutup saçını okşamak istiyorum. Beni kendime getirişine teşekkür ediyorum.

Otobüs duraklarına doğru yaklaşırken sırada kaç kişi olduğunu saymaya çalışıyorum. Sıraya geçiyorum ve beklemeye başlıyorum. Yüzümde hafif bir tebessüm olduğunu farkedince anlam veremiyorum.  Kötü bir şey değil mi bu? Neden huzurluyum? Yüzümdeki tebessüm neyden kaynaklanıyor? Otobüse bindiğimde burnuma buram buram ekmek kokusu geliyor. Yanımdaki abinin yorgun ellerine bakıp taşıdığı ekmeğin kokusunu içime çekiyorum. Evde ekmek olmadığını hatırlıyorum. Durağa vardığımda fırına kadar yürüyüp tekrar eve geçmeye üşeniyorum. Makarna yapmaya karar veriyorum. İnsan bir şeyi bir gün daha yapmasa da yaşayabilir sonuçta. Sonra bir anda geri dönüp fırına doğru yürürken buluyorum kendimi. Sıcak bir ekmek istiyorum.

Eve vardığımda üzerime çöken yorgunluğu hissedip ekmeğin yanına atıştırmalık bir şeyler koyup karnımı doyurduktan sonra koltuğa uzanıyorum. Bugünün rengi neydi? Beyaz bana ne hatırlatıyor? Ne hissediyorum? Şu an neye ihtiyacım var? Sebepsizce tebessüm ediyorum. Hayır sebepsizce tebessüm etmiyorum. Yüzümdeki gülümsemenin sebebini düşünüyorum. Sahildeki bankta kısa bir anlığına da olsa kendime yaklaştığımda değişen duygularımı hatırlıyorum. Ufacık bir sorgulamadaki farkındalığın hayatımdaki küçük dokunuşlarla beni huzurlu hissettirişini fark ediyorum. Bütün masumiyetiyle koşup eğlenen küçük çocuğun beni kendime getirişine teşekkür ediyorum.

 

Exit mobile version