BİZİM BÜYÜK HİKÂYEMİZ

Saadet Başaran tarafından tarihinde yayınlandı

Kitap adı: HAYATIN SATIR ARALARI
Yazar: MAHMUD EROL KILIÇ
Sayfa sayısı: 176
Basım yılı: 7. BASKI EYLÜL 2019
Yayınevi: SUFİ KİTAP


Kişi kendini bilmek gibi irfân olmaz.” der ârifler. En önemli bilmenin kendini bilmek olduğunu söylerler. Bu ay da tam olarak bu bilme kavramını anlamaya çalışacağız, yani irfânı. Sözlük anlamı itibariyle “bilme, bilgi” anlamına gelen İrfan kelimesi, mânâsının çok üstünde bir derinliğe sahiptir. Sözde bir bilmeden ziyade derûni bir bilmeye vurgu yapılır. Kitabımızdan yola çıkarak bilmeyi bilmeye çalışalım.


Yazarımız Mahmud Erol Kılıç, çalışmalarını İslâm Tasavvufu alanında yoğunlaştırmış olan, yurt içi ve yurt dışında çeşitli üniversitelerde bulunmuş, 4 dil bilen bir akademisyendir. Kitaptan yola çıkarak diyebiliriz ki İrfan dediğimizde aklımıza ilk gelen kavramlardan biri belki de en önemlisi Tasavvuf kavramıdır. Tasavvuf, bedene ve maddiyata indirgenmiş olan yaşama bir ruh kazandıran düşünce tasavvurudur. Hız-Haz-Tüketim Sarmalında boğulan insana nefes olabilecek bir niteliğe sahiptir. Kitabında günümüzün “kalbinden sürgün” modern insanının yaşadığı problemleri ele almış yazarımız, yani hayatın satır aralarında gezdirmek istemiş okuyucusunu. Meselâ günümüzde çözüme kavuşturulmak istenen en önemli sorunların başında dertlerden kurtulmak, yaşlanmayı önlemek ve ölümsüzlüğe ulaşma çabası vardır. Ancak Tasavvuf ocağında pişmiş, irfan ile mayalanmış bilgeler, “Derman arardım derdime/ Derdim bana derman imiş” diyerek hayatın iki kanatlı yani acı ve mutluluğun iç içe geçtiği takdirde yaşanmaya değer olduğunu idrak etmişlerdir. Modern eğitimde acıdan, bir günahtan kaçar gibi kaçılıyor.


Peşinden koşulan mutluluk insana kendini unuttururken, yaşanılan acı insanın yüzünü kendisine çevirir.” der yazarımız. Nitekim öyledir de. Mutluyken ayaklarımız yerden kesilirken, acı yaşarken kendimizle hesaplaşma ve kim olduğumuzu sorgulama yoluna gideriz. Bir nevi hayatın neresinde durduğumuza dair koordinatları oluşturmaya çalışırız. Dostoyevski’nin kahramanı yeraltı adamı da “Kolaylıkla elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten bir acı mı daha iyidir?” diye sorgularken acının insanı olgunlaştırıp yücelteceğini dile getirmiştir. Ölümsüzlük konusuna gelince, Yunusumuzun dediği gibi “Ölen hayvân imiş, âşıklar ölmez.” yani bizim inancımıza göre beden ölümlüdür ancak ruh sonsuza kadar var olur. Doğumla başlamayan ve ölümle bitmeyen bir hayat tasavvuruna sahibiz.
Kitapta insanı bilgisayar çipi benzetmesiyle anlatır. “Kendisi mikro ama içerdikleri makro.” der. Potansiyellerinin sınırı bilinemeyen bir varlık insan. Beş duyumuzun da sınırları var. Kulağımız belli desibeldeki sesleri duyabiliyor ve belli uzaklığı görebiliyoruz. Ancak duymadığımız seslere ve göremediklerimize yok diyemiyoruz. İrfan da böyle bir şey. Görünmeyen arka planın varlığı sebebiyle daha bir dikkatle bakmak, âriflerin yani irfan sahiplerinin yapabildiği bir şey.

Üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyası, ilim ve irfânın mayalandığı bereketli topraklardır. 1165 yılında İspanya’da doğmuş olan İbni Arabî ile 1207’de Afganistan’da doğan Hz. Mevlânâ’nın Anadolu’ya gelip burayı gönül medeniyeti haline getirdikleri mekândır Anadolu. Maddeye indirgenen hayata bir ruh kazandırılmış ve zamanla Tasavvuf geleneğiyle birlikte tasavvuf şiirleri oluşmuş. Tasavvuf şiiri için “hâl tercümesi” denmiş.
Anadolu, yüzyıllar boyunca birbirinden çok farklı milletlere yurt olmuş. Osmanlı’da bir çok millet bir arada uzun yıllar yaşamış. Farklılıkları ötekileştirerek değil, farklılıkları zenginlik olarak görerek birlik içinde yaşanmış. Ancak ne zamanki şartlar maneviyatı kovup maddi olana kucak açmış, ârifler ve irfan metinlerinden uzaklaşılmış, o zaman birbirinden olmayanlar diğerini “öteki” diye nitelendirmeye başlamış. İşte Anadolu, bir zamanlar küçük hikâyelerden oluşan büyük bir hikâyeydi. Tekrar büyük hikâyemizi hatırlamanın belki de tam sırası. Anadolu’yu mayalayan İrfan Mekteplerinde okumak, modern insana hayatının koordinatlarını oluşturmasında yardımcı olabilir. Bitirirken güzel bir şiir tadı kalsın:


Ey Niyâzî katremiz deryâya saldık biz bugün
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi.”
Niyazi Mısrî


Saadet Başaran

Beni en güzel tanımlayan kelimelerden birisi sanırım merak. Öğrenmeye, yeni yerler keşfetmeye, yeni tatlar denemeye, kör noktalarımdan bir yenisini daha açığa çıkarmaya dair büyük bir merakla yaşıyorum. Yeni kitaplar, yeni insanlar ve yeni bakış açılarının beni zenginleştirdiğine inanıyorum. En çok da daha iyi bir insan olmama katkı sağlıyorlar. Tüm bunlar için bana katkı sağlayan her şeye ve herkese minnettarım.

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar yer tutucu

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.