GÖNÜLLER FETHEDEN, KELAM İLE CİHAT EDEN BİR SAHABİ, UZAK DOĞU SEMASINDAKİ YILDIZ: VEHB BİN KEBŞE R.A
O, Rasulullah’ın uzak doğu semasında parlayan bir yıldız…
Adını az duyduğumuz bir sahabi…
Kelamı kendine kılıç seçmiş bahtiyar….
Rasulullah’ın emrini yerine getirmek için uzun yollar gitmiş, her gün Rasulullah’ın özleyen Vehb bin Kebşe R.A…
Peygamber döneminden itibaren, islamı yaymak için fetih hareketleri yapılmıştır. İslam kısa zamanda büyük coğrafyalara yayılmıştır. Gidilen her coğrafyaya, refah, adalet ve huzur götürülmüştür.
Dünya cehaletin karanlığında boğulurken İslam topraklarında rasathanelerle gökler inceleniyor, tercüme faaliyetleriyle felsefe ve kelam ilmi gelişiyor, matematik ve fizik alanında ciddi çalışmalar yapılıyordu. Kılıç ile açılan kapının ardından medeniyet akıyordu.
Fetih kelimesi feteha kelimesinden gelir. Feteha açmak anlamına gelir Arapçada. İslam orduları da medeniyet, ilim, adalet ve huzur için yol açıyordu fetih hareketleriyle.
Gönüller fethetmek, kılıçsız fetihler de mümkündü tabi ki. Kelamı ve kalemi kendine kılıç belleyen sahabiler de vardı. Musab bin umeyr gibi. Medine’de savaşsız bir fetih başarmıştı. İnsanların gönlüne dokunan sözleriyle…
Vehb bin Kebşe de kalemi ve kelamıyla bir mücahitti. İslam ordularındaki mücahitlerden hiçbir farkı da yoktu. Her insanın kabiliyeti farklıdır. Biri çok iyi siyaset bilir, bir diğeri stratejide iyidir. Bazısı da iyi konuşur, güzel hatiptir. Rasulullah kendi tedrisatından geçen sahabilerin kabiliyetlerine göre çeşitli görevler verirdi. Vehb bin Kebşe de tebliğ ile vazife almış bir sahabiydi. Ondan zor bir şey istemişti Rasulullah, o günün şartlarıyla 1 yıllık uzaklıkta olan Çin’e gitmesini…biliyordu Vehb, gidince belki dönene kadar Rasulullah vefat edebilirdi. Belki bu gidişi onu son görüşü olabilirdi. Ama fedakarlıktı muhabbetin kantarı. Sevgi bazı bedeller isterdi.
Rasulullah’ın Çin gibi uzak bir ülkeye tebliğ için sahabi gönderdiğini ilk öğrendiğimde çok şaşırmıştım. İslam tüm evrene gönderilmiş bir dindi. Ve Rasulullah tüm insanlığa gönderilmiş bir peygamberdi. Asrı saadet döneminde böyle uzak noktalara bile tebliğ faaliyetinde bulunulmuştu.
Vehb bin Kebşe r.a Çin’de Tang Hanedanlığı devrinde bulunmuştur. İmparator tarafından iyi karşılanmış ve uzak doğuya İslam filizlerini tek tek ekmiştir. Ama bir süre sonra Rasulullah’ın hasretinden içi dağlanmış dayanamayıp Medine yollarına düşmüştür. Tam bir yıl yol gittikten sonra Medine’ye varınca bir suskunluk hissetmiştir Medine’de. Sanki kâinatın ruhu çekilmiş, sanki insanlar ölmüş de şehirde dolaşıyormuş gibi. Bilal’in o altın gibi sesi yoktu artık Medine’de. Ama en önemlisi artık Rasulullah yoktu… refik-i Ala’ya göç etmişti… hasreti derin bir acıya dönüştü Hz. Vehb ’in. Ona itaat etmişti. Emrini yerine getirmeye gitmişti Çin’e. Bu fedakarlığın ve itaatin sonu derin bir özlemdi. Duramadı Hz. Vehb Medine’de. Onun yeri Rasulullah’ın verdiği görev yeriydi. Okçular tepesini terk etmeyen bir avuç sahabi gibi o da terk edemezdi görev yerini, cihat yerini… gitti Vehb. Hayatının sonuna kadar Çin’deki Müslümanlara rehberlik etmiş, sayısız gönle İslam tohumu etmiş ve orada vefat etmiştir. Kabri Çin’in en büyük şehirlerinden biri olan Guangzhou’dadır.
Vehb bin Kebşe fedakarlığın derecesini anlatıyor bizlere. İslamı tebliğ için her şeyden vazgeçmeyi, söz ile ilim ile kalem ile nasıl cihat edileceğini anlatıyor.
Bizim zihinlerimizde bazı sözcüklerin anlamlarını değiştirmemiz gerekiyor Müslüman olarak. Bu ay buna cihat kelimesiyle başlamalıyız. Artık cihat deyince savaş yerine başka şeyler gelmeli akıllarımıza ve bize de farz olduğunu idrak etmeliyiz.
Oturup düşünelim şimdi, bizler cihat farzını yerine getirmek için, Rasulallah sevgimizi ispat için nelerden vazgeçtik ne yaptık bugüne kadar diye…
Selam ve dua ile…
0 yorum