KADRAJA GİREN ÖZGÜRLÜK
Özgürlük kavramını sinema ile ilişkilendirmeyi düşündüğümde gözümün önünde iki adamın umut hakkında derin konuştukları o sahne yer aldı. Özgürlüklerini haklı veya haksız olarak kaybetmiş iki akıllı adam…
+
Dünyada taştan ibaret olmayan başka yerlerin de olduğunu. Bir şeyler var…
İçinde… Alamayacakları ve dokunamayacakları bir şeyler. O sana aittir.
– Sen neden bahsediyorsun?
+ Umut…
Diye bahsediyor Andy ve Red umut hakkında ve aynı zamanda
Umut tehlikelidir. Umut bir insanı deli edebilir. Bu iyi değildir. (Red)
Unutma Red, umut iyi bir şeydir, belki de en iyisi. Ve iyi şeyler asla ölmez. (Andy)
diye düşünüyorlar umut hakkında.
Siz ne düşünüyorsunuz umut hakkında? Özgürlüğünü yitirmiş bir mahkûm olmuş olsanız ne düşünürdünüz? Yoksa dört duvar sizin özgürlüğünüzden bir şey götürmez mi? Neden mahkum olduğunuza göre değişir mi bu durum? Peki, önce şunu sormak istiyorum; özgürlük sizin için ne ifade eder ve sizin tanımınıza uyan özgürlük kavramına en yakın özgürlük kavramını içeren film hangisidir?
En az insanlar kadar özgürlüğü hakeden ama özgürlüklerini sadece insanların belirdeği sınırlarda yaşayabilen hayvanların insanlarla olan savaşını anlatan, Maymunlar Cehennemi
Hastane hayatının hapishane hayatından daha iyi olduğunu düşündüğü için kendisini hastaneye sevk ettiren Randle Patrick mcMurphy’nin hastanede yaşadığı her şeye rağmen özgürlüğünden ve aynı zamanda arkadaşlarının da özgürlüğünden vaz geçmeyişini anlatan, One Flew Over the Cuckoo’s Nest
Sırf ten renkleri yüzünden hem kendi özgürlüğünü hem de eşinin özgürlüğünü kaybeden bir adamın özgürlükleri için çabalayışını anlatan, Django Unchained
Ve daha listemizi renklendirecek birçok film…
Sinema özgürlük ve daha birçok kavramı çok farklı şekilde işleyebilecek ve bunu neredeyse tüm seyirciye hitap edecek çeşitlilikte yapabilecek bir sektör, dışardan. Bize sunulan bu. Peki, sektörün içi…
Sektör içerisindeki sektörü sektör yapan parçalar; oyuncular, yönetmenler, senaristler,… ne kadar özgürler?! Benim bu soruya cevap verebilecek bir yetkim emin olunuz ki yok, ama şuna değinmek istiyorum izninizle. Doğaçlama sahnelerde oyuncu özgürse yönetmen mahkûm oluyor mu acaba? Neden böyle bir soru sordum ki acaba. Eğer o doğaçlama sahne filmde yer aldıysa, yönetmen de memnundur bu durumdan oyuncu da herhalde. Ve memnuniyet özgürlüğü kısıtlanmış bireylerde olmaz diye düşünüyorum naçizane… Yoksa olur mu? Peki, özgürlük nedir? Seyirciler olarak özgür müyüz? Bize izletilen şeyleri mi izliyoruz yoksa istediklerimizi mi izliyoruz? Sırf seyirci beğensin diye film çekmek o film sahiplerinin özgürlüğünü kısıtlar diye düşünüyorum ama sırf onlar çekmiş diye beğenmemiz gereken filmleri izleyip beğeniyorsak pek özgür de değiliz sanırım. Kendilerini özgür sanan, bize dayatılana mahkûm seyirciler miyiz diye düşünme vakti gelmiş midir acaba…
1 yorum
gizliderinlik · 29 Mayıs 2019 18:58 tarihinde
Bana göre özgürlük abartılmış bir erdemdir. Oysa özgürlük çoğu zaman zararlıdır. İnsan kendini sınırlamalıdır. Aynı zamanda türlü otoriteler tarafından da sınırlanmalıdır. Bizler kusursuz varlıklar değiliz ki her konuda mutlak özgürlüğü hak edelim. Elimize ufak bir güç geçtiğinde dahi kolayca zararlı olabilen varlıklarız. Serbest kalmamalıyız. Özgürlüğe farkında olmadan tapmaktan vazgeçmeliyiz. Allahın emirlerine ve yasaklarına itaat eden biri “asıl özgürlük budur” diyorsa, nakşedilen özgürlük kavramının nasıl da damarlarımızda akan kana sirayet ettiğini fark etmeliyiz. Bana göre özgürlük ölçülü olmalıdır. Hatta bu ölçü öyle olmalıdır ki, esaret ile özgürlük kavramlarının aynı ölçüde zararlı olduğu anlaşılmalıdır. Bugün özgürlüğü en çok arzulayan insanların özgür oldukları andan itibaren vahim bir şekilde özlerinden, değerlerinden ve ilkelerinden uzaklaşıp zararlı birer insan haline gelmelerini gözlemliyorum. Tabi burada bu yoğun özgürlük arzularının geçmişteki yoğun esaret durumlarından kaynaklandığını da belirtmek isterim. Erich Fromm özgürlükten kaçış kavramı ile açıklar bu durumu. Tarih boyunca bütün bireyler ve bütün toplumlar döngü halinde özgürlüğü arzular ve ulaştıktan sonra özgürlükten kaçar. Çünkü özgür olduğunda, aslında bu hayatın zorluklarıyla tek başına başa çıkamayacağını anlar insan. Çaresizlik ve yalnızlık duygularıyla bir yetkeye boyun eğer. Bu yetke bazen despot hükumetler olur, bazen de baskıcı bir eş.
Bana göre Müslüman bir toplum için bu özgürlükten kaçış döngüsü daha kontrollü sağlanmalı. Allah’ın emir ve yasaklarına itaat etmek, esarettir. Bunu önce kabul etmeliyiz. Özgür değiliz ve özgürlük zaten abartıldığı kadar büyük bir erdem değildir. Bu itaat sürecinde insanın fotrato gereği günaha girdiği, yoldan saptığı, gaflete düştüğü zamanlar olacaktır. Bu günahlar küçük birer başkaldırış olsa da Allah tevbe kapısını her zaman açık bırakarak bizim bir nevi özgürlükten kaçışımızı sağlamak istiyor. Tevbe en güzel özgürlükten kaçıştır bu yüzden. Mussolini, Hitler, Stalin gibi despotlar; halkın oylarıyla başa gelmiş diktatörlerdir. Avrupa halkı bir toplum olarak özgürlükten kaçışını bu şekilde sağladı ve sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetti. Bütün bu süreçlerin farkında olup ders çıkarmamız dileğiyle…