Bir Devrim Nasıl Dans Eder?

Miray Uzunpınar tarafından tarihinde yayınlandı

‘’Hiçbir şey, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.” -Victor Hugo

V for Vendetta, bu güçlü sözün sinemadaki en çarpıcı yansımalarından biri. Fikirler baskı altına alınabilir, ama asla yok edilemez; doğru an geldiğinde kök salıp dünyayı değiştirebilir. Film, bireysel cesaretin toplumsal bir uyanışa dönüştüğü, maskelerin ardında saklanan milyonların hikâyesi.

2005 yapımı V for Vendetta, Alan Moore ve David Lloyd’un aynı adlı çizgi romanından Wachowski kardeşler tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Yönetmen James McTeigue, Natalie Portman ve Hugo Weaving’in güçlü performanslarıyla bu hikayeyi büyüleyici bir şekilde sunuyor. Hugo Weaving, maskenin ardında yalnızca sesi ve beden diliyle var olarak unutulmaz bir performans sergiliyor.

Geleceğin İngiltere’sinde geçen film, terör olaylarında büyük kayıplar verdikten sonra kurtuluşu baskıcı bir yönetimde bulan İngiliz halkının uyanış hikayesidir. Baskıcı rejim tarafından sanat, düşünce ve inançlar yasaklanmıştır. Ve fakat bu hep böyledir, baskılanan her şey daha güçlü şekilde geri döner. Hikaye, diktatör bir rejime bireysel bir başkaldırının nasıl toplumsal hale geldiğini gösterir.

Film, 1605’te Guy Fawkes liderliğinde gerçekleşen ‘Barut Komplosu’ ile açılır. Bu girişim, İngiltere’de Parlamento’yu havaya uçurarak mevcut düzeni yıkmayı hedeflemiştir. Fawkes’ın maskesi ve 5 Kasım’ı anımsatan sözler, yüzyıllar sonra devrimci bir sembol haline gelmiştir;
“Hatırla, 5 kasım gününü hatırla
Barutu, ihaneti ve komployu
Hiçbir neden bilmiyorum ki gerektirsin
Barut komplosunun unutulmasını”
Film şu sözlerle devam eder: “Bize fikirleri hatırlayın dendi, adamı değil. Çünkü bir adam başarısız olabilir. Yakalanabilir, öldürülebilir ve unutulabilir. Ama 400 yıl sonra bir fikir hâlâ dünyayı değiştirebilir.”

V’nin mücadelesi bireysel bir trajediden doğar, ancak bu eylemler domino etkisiyle toplumu harekete geçirir. Onun devrimi yalnızca patlayıcılara değil, fikirlerin gücüne dayanır.

“Korku sizi bozguna uğrattı. Ve panik halinde, Başbakan Adam Sutler’e dayandınız. Düzenin sözünü verdi, barışın sözünü verdi ve karşılığında talep ettiği tek şey sizin sessiz ve itaatkar rızanızdı.”
Başbakan Adam Sutler ismi geçmese başka bir yöneticiden bahsediliyor zannediyorum. Verilen ama tutulmayan sözler ve mutlak itaat talebi bana tanıdık geliyor. Ama isimlerin önemi yok, biliyorum. Hikâye devam ediyor;
“Hikâyemiz bu tür hikâyelerde sıklıkla olduğu gibi, genç ve yükselen bir politikacı ile başlıyor. Derinden dindar bir adam ve Muhafazakar Parti’nin üyesi. Tamamen sabit fikirli ve politik gelişime hiç saygısı yok. Ne kadar güçlenir, bağnazlığı ne kadar ortaya çıkarsa onu destekleyenler de o kadar saldırgan oluyor.”
Diktatörlükle yönetilen herkes bu sözleri tanır. Türkiye küçük bir Amerika, İngiltere ise büyütülmüş bir Türkiye.
“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun yoksa onlar mı böyle düşünmeni istiyor?”
Tıpkı Türkiye’deki sözde ifade özgürlüğü gibi, medya onların elinde, türlü yalanlarla neyi nasıl isterlerse o şekilde veriyorlar. Gerçekten böyle mi düşünüyorsun diye sormak istediğim kişilerin öyle düşünmesinin istenildiğini biliyorum, yetmiyor.
“Ölüm bir kez gelir ama korku bin kez.”
Yetmiyor çünkü bir korku imparatorluğunun içinde yaşamak zorunda bırakıldığımızın farkına varılmasını istiyorum.
“Toplumlar kendi devletlerinden korkmamalı. Devletler kendi toplumlarından korkmalı.”
Yetmiyor ve bin kez yaşadığımız bu korkuyu ölüm gelmeden yenelim istiyorum.

“bir taş at..”
Devrimlerin doğası yıkmak ve inşa etmektir. Devrimler sadece devirmek için değil, yeniden inşa etmek için de vardır. Bugün korku hakim olabilir ama fikirler asla ölmez, böyle söylüyor V; “Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var. Ve fikirler kurşun geçirmez.”

“bir taş at, bir yumruk yükselt..”
V sadece bir sembol, asıl devrimi yapacak olan halktır.
V sadece bir fikir, fikrini özgürleştiren halktır.
V sadece bir ülkü, o ülkü özgürlük ve eşitlik isteyen milyonlarındır.

“bir taş at, bir yumruk yükselt, bir şiir ateşle.”
Çünkü devrim, yalnızca silahlarla değil, zihinlerle kazanılır. Her hareket önce bir fikirle başlar; her özgürlük önce bir adımla.
Ve artık devrimcinin işlevi sona ermiştir. Kahraman, düşüncesini başarıyla insanlara aktarmış, onların aydınlanmaları için rolünü oynamıştır. Dava artık ölmeyecektir. Davanın kitleler tarafından kabul edilmesi, kahramanın ölümsüzlüğünün gestergesidir.

Filmin tartışmaya açık pek çok unsuru var. Karakter bir kahraman mı yoksa tartışmalı etikle amacına ulaşmaya çalışan bir anarşist mi? Yaptıklarının ne kadarı kabul edilebilir, hedefe giden yolda her şey mübah mı? Yoksa ışığa ulaşmak için karanlık yol mecburi mi? Film, doğru ve yanlışın sınırlarını tartışmaya açarak izleyiciyi bu sorularla baş başa bırakıyor ama bu filmi bir efsaneye dönüştüren şey, dünyanın belli dönemlerindeki her devletten, halktan, gücü elinde bulunduranlardan ve her bireyden izler taşıması ve hepsine söyleyecek sözünün olması.

Bugün azız, yarın da öyle olacağız. Bugün korkuyoruz, korkmamızı gerektiren sebepler yarın da varlığını sürdürecek. Ama bugün bazıları bireysel devrimini gerçekleştiriyor. Protestolara katılıyor ya da tek kişilik eylemini yapıyor. Ama yetmiyor, yetmeyecek. Devrim bir çağrıdır; bir şarkının ilk notası, bir dansın ilk adımıdır. V’nin mücadelesi, bizi bu dansa davet ediyor. Çünkü devrim, yalnızca silahlarla değil, zihinlerle kazanılır. Ve dans edilmeyen bir devrim, devrim olamaz; “Dans edilmeyen bir devrim olacaksa, hiç olmasın daha iyi.”

Kategoriler: Sinema

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar yer tutucu

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.